Saadet Partisi (SP) İstanbul İl Başkanı Abdullah Sevim, partisinin olağan kongresi sonrası açıklamalarda bulundu. 

SP Olağan Kongresi’ni geçen hafta yaptı. Birlik ve kardeşlik söylemlerinin öne çıktığı kongrede Nazım Hikmet de vardı, Necip Fazıl da…

Son dönemdeki çıkışlarıyla dikkat çeken Saadet Partisi, son kongreyle birlikte içinde genç akademisyenlerin de olduğu “politika kurulları” oluşturma kararı aldı.

Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan'ın röportajı şöyle:

Kongreyle birlikte kadrolarının yüzde 50‘sinin yenilendiğinin altını çizen SP İstanbul İl Başkanı Abdullah Sevim, belirli periyotlarla isteyen herkesle toplanıp ülke problemlerini tartışacaklarını ve bunlarla ilgili çözüm önerilerini kamuoyuyla paylaşacaklarını kaydetti.

Bugün ülkenin en büyük sorunun ekonomik kriz olduğunu belirten Sevim, son günlerde sıkça gündeme gelen intiharlar konusunda ise AKP’yi eleştirdi ve “Sen yönetiyorsun bu ülkeyi, insanlar açlıktan intihar ediyorsa, işsizlikten intihar ediyorsa bunun sorumlusu sensin” dedi.

Sevim’in dikkat çekici bir tespiti de var. Ülkenin bugün bu halde olmasının sorumlusunun iki kurum olduğunu belirten Sevim, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı sert bir dille eleştirdi. Sevim “Bu ikisi ıslah edilmeden bu ülkenin bağrı yerden kalkmaz” ifadelerini kullandı.

SP İstanbul İl Başkanı Abdullah Sevim, partisinin olağan kongresi, ekonomik kriz ve intiharlar, yeni parti girişimlerine ilişkin Artı Gerçek’e açıklamalarda bulundu.

‘GÖLGE BAKANLAR KURULU’

İşte Sevim’in açıklamalarından başlıklar:

Parti Kongresi: “Bir kere kadromuz yenilendi. Yüzde 50 oranında yenilendi. Genel İdare Kurulu (GİK) ve Disiplin Kurulu Üyesi 59 yeni arkadaşımız var. Bunlar bizim hareketin içinde olan arkadaşlarımızdı ama Genel İdare Kurulu üyesi değildi. Önceki GİK’e göre daha genç bir liste. Daha fazla akademisyen olan bir liste. Böyle bir yenilik var. Ayrıca 20 tane de politika kurulları adı altında yeni bir şey başlattık. Böyle kurullar oluşturuyoruz. Ülkenin bütün problemlerini tartışabileceğimiz, derdi olan, çözümü olan herkesle bir araya gelip belirli periyotlarla görüşmeler yapacağız. Bunu daha önce ESAM (Ekonomik Sosyal Araştırmalar Merkezi) üzerinden yapıyorduk, şimdi bu kurullarla yapacağız. Hem problemler hem de çözümler konuşulacak ve bunlar kamuoyuyla paylaşılacak. Bir nevi gölge bakanlar kurulu gibi bir şey olacak. Zaman zaman konularla ilgili çalıştaylar yapılacak. Bu bir proje, umarım bunu başarırız ve kendimizi halka daha iyi anlatırız.”

‘DEĞİŞSİN BU KÖLE DÜZENİ’

“Erbakan Hocamız başından beri bu düzenle mücadele etti, devleti sıkıntıya sokacak en ufacık ne bir sözü ne de davranışı oldu. Çünkü devlet bizim devletimiz. En kötü düzen bile düzensizlikten iyidir. Bunu kabul etmek lazım. Devlet bizim devletimiz ancak yapılan uygulamalar bizi rahatsız ediyor. Bu ülkede yaşayan herkesi rahatsız ediyor. Şu anda herkesin rahatsız olması gereken bir düzenle yönetiliyoruz. Bu ülkede yaşayan bazı insanlar çok parayla uyuşturuluyor, bazıları ise fakirlikle uyuşturuluyor. Bugün asgari ücret 2 bin 20 TL. Tespit edilen açlık sınırı 2 bin 500 TL. Bugün sadece bu parayı verseniz sadece karnını doyurabilecek, diğer ihtiyaçları için de ayrıca imkan temin etmesi lazım. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ülkeyi bu şekilde yönetiyorlar, kendilerine göre maddi bir sorun yok. Rahatları yerinde. Çoluk çocuklarını en iyi okullarda okutabiliyorlar. Bu düzenin değişmesi lazım. Erbakan Hocamızdan beri verdiğimiz bu mücadele bunun için. Hocamız köle düzeni diyordu, değişsin bu köle düzeni. Hak edenler hakkını alsın. Bu ülkede düzenin değişmesi için bir farkındalık oluşması gerekiyor, biz de bu kongre vesilesiyle genel başkanımızın açılış konuşmasında ortaya koyduğu fikirlerle, gerek ülkenin problemlerini tespit konusunda gerekse çözümler noktasında gerçekten manifesto niteliğinde olan konuşmasını, hayata geçirmek için çalışacağız. Kongremiz kamuoyu tarafından olumlu karşılandı.”

‘YILANLA ÇUVALA GİRİLMEZ’

AKP içindeki tartişmalar ve dış politika: “Adamlar bir kere yola çıkarken “biz Milli Görüş gömleğini çıkardık” dedi. Onların bizimle hiç alakası yok. Geçmişteki birlikteliğimiz dışında onların bizimle hiçbir alakası kalmadı. Tamamen rotaları batıya çevirdiler. İhtiyaç duyduklarında Milli Görüşçü oluyorlar, ihtiyaçları bittiğinde o görüşün ilkeleri rafa kaldırılıyor. Rüşvet haram, neden o zaman önlemiyorsunuz? İsraf haram o zaman neden engellemiyorsunuz? Yolsuzluk haram, neden yapıyorsunuz? İnsanda bir eşik var, utanma eşiği, işte onu unuttu mu yapmadığı şey yoktur. Şu an bu arkadaşların en büyük problemi bu. Utanmayı unuttular. Bilhassa Cumhurbaşkanı bir saat önce söylediğinin aksine bir saat sonra başka bir şey söylüyor. Mavi Marmara ile ilgili “ne otoritesiymiş” dedi sonra “bana mı sordunuz da gittiniz” dedi. Rotalarını batıya çevirdiler, batıyı medeniyet projesi olarak aldılar. İsrail ve ABD’yi stratejik ortak olarak kabul ettiler. Faizci kapitalist sistemi de bir değer ölçüsü olarak gördüler. Dolayısıyla biz bunların karşısındayız.

Yılanla çuvala girilmez. Girildiğinde işte halimiz bu. Barış Pınarı Harekatı’na izin alarak başladık, sonra ne oldu? Dur dediler durdun. Gittik 120 saatlik anlaşma yaptık. Sonra Putin ile görüştük, 150 saatlik bir anlaşma da onlarla yaptık. Her iki taraf da “rahatsız olduğunuz adamları geri çekeceğiz” dedi. Çektiler mi çekmediler. Bölgeyi boşaltmadılar. Hareket devam edecek mi, abiler izin verirse edecek, vermezse etmeyecek. Gönül ister ki onlar da uyansın ancak nasıl bir yola girdilerse nasıl bir bedel ödemek gibi bir sıkıntıyla karşı karşıyalarsa ya tamamen büyülendiler ya da farkında değiller. Bu işin doğru olduğunu düşünüyorlar. Yahut korktukları bir şey var.”

‘KHK İLE İŞİNDEN EDİLEN İNSANLAR BİZİM İNSANLARIMIZ’

Bülent Arınç’ın KHK açıklaması: “Bülent Arınç’ın KHK açıklaması da çok ilginç, Cumhurbaşkanı’nın verdiği yanıt da. Cumhurbaşkanı’nın tarzını biliyoruz. Ancak bu kez çok hafif kaldı verdiği cevap. Çok daha sert karşılık vermesi gerekirdi. Öyle olmadı. İşte insan o zaman da acaba bu içeriye attıkları KHK’lıları ve FETÖ’cüleri dışarıya mı çıkaracaklar diye düşünüyor. Belki de böyle bir çare arıyorlardır. Biz buna karşıyız mıyız? Bugün FETÖ’cülük adı altında suçlanıp cezaevine atılanların büyük bir bölümü ibadet kategorisinde olanlar. Kendisi de “altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet” demişti. Cumhurbaşkanı dedi ki, akıllıları yurt dışına kaçtı. Asıl akıl hocaları yurtdışında. Ticaret yapanlardan bir kısmı burada, kaçamadı. Onların da mallarına el konuldu. Aşağıda yani ibadet dediğimiz kısımda ise oğlunu onların okullarına vermiş, verdiği için de kendisine “benim okulumda okuyacaksa, parayı da Bank Asya’ya yatıracaksın” denilmiş, adam da mecburen onların bankasına yatırmış. İçeride yatanların büyük bir bölümü parasını onların bankasına yatıranlardan ve çocuklarını onların okuluna gönderenlerden oluşuyor. Bu arada o KHK ile mağdur edilenlerin önemli bir bölümü de iftira neticesinde oluşturulan listeler yüzünden mağdur edilmiş durumda. Adam çalışmış çabalamış profesör olmuş, sen alıp onu atıyorsun ve başka bir yerde de çalışmasına izin vermiyorsun. Bu arada çoluk çocuğu da toplumdan tamamen dışlanıyor. Cüzzamlı hale geliyor. Oturduğu mahalleyi değiştirmek zorunda kalıyor. Belki şehrini değiştirmek zorunda kalıyor. Çünkü bu FETÖ’cülük denilen şey öyle bir şey ki vatan hainliği olarak bakılıyor. Halkımızın nazarında da vatan hainliği ağır bir suçlamadır. İnsanları kalkıp bu hale getiriyorsun. Elinde delil yok belge yok. Karadenizliye pardon demişler, o da adamı vurmuş. Sonra geliyor anlatıyor: “Biri bana pardon dedi manasını anlamadım ama her ihtimale karşı vurdum onu”. Yani şu an KHK ile içeriye alınanların önemli bir bölümü her ihtimale karşı “vurdum onu” mantığıyla içeri alınan insanlar. Yazık değil mi? Bu insanlar bizim insanlarımız.

‘İNSANLARI MÜSLÜMANLIKTAN SOĞUMA NOKTASINA GETİRDİLER’

İşsizlik ve intiharlar: Fabrika değil kumarhane açıyorlar. İşsizlik şu an resmi rakamlarla 4 milyon 39 bine düşürmüşler, nasıl yapmışlarsa. Ama bu resmi işsizlik. Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor. Antalya’daki olayı düşünün. Adam iki çocuğuyla el ele ölüyor. İnsanları ne hale getirmişler. Sonra bakıyoruz, intihar etmeden önce, dokuz ay işsiz olduğunu belirten mektup bırakmış. Bunlar bu iktidarı hiç ilgilendirmiyor. Hiç umurlarında değil. Adam dokuz aydır işsiz. Buradan çıkış var, çok kısa sürede işsizlik de önlenir, tarım da canlanır, hayvancılık da sanayi de canlanır. Ama yerli ve milli olmak lazım. Bugün insanları dinden de uzaklaştırdılar. Bu iktidar yüzünden insanlar, “bunlar Müslümansa ben Müslüman değilim” diyor. Kaç kişi böyle... İnsanları Müslümanlıktan soğuma noktasına getirdiler.

‘TÜRKİYE’NİN BU HALDE OLMASININ SEBEBİ OLAN MEB VE DİYANET ISLAH EDİLMELİ’

MEB ve Diyanet: “Türkiye’nin bugün bu halde olmasının sebebi iki kurum. Onlar yüzünden ülke bu halde. Biri Milli Eğitim Bakanlığı diğeri Diyanet İşleri Başkanlığı. Bu ikisi ıslah edilmeden bu ülkenin bağrı yerden kalkmaz. Çünkü herhangi bir ülkede bir işin iyi veya kötü olması, faydalı veya zararlı olması neye bağlı? İnsan kalitesine bağlı. Kaliteli insanı kim yetiştirecek? Milli Eğitim ve Diyanet. İkisi tam tersine insan kalitesini artırmak yerine kaliteyi düşürmek adına çalışıyorlar. Yaptıkları iş bu. Bugün okullarımızda günümüze uygun ne bilim ne de dini eğitim veriliyor. Uydurma bilgilerle dini öğretmeye çalışıyorlar. Asıl verilmesi gereken verilmiyor. Cami imamları namaz kıldırma görevlileri olmuş. Tek tük özel gayret edenler var mı var. Müslümanlığın tamamını anlatmak gerekiyor. Sistemin bir bölümünü anlatmak tamamını anlatmak anlamına gelmiyor. O yüzden MEB ve Diyanet öncelikle ele alınması gereken iki kurum.”

‘BAŞKANLIK SİSTEMİ PROJE OLARAK YANLIŞTI, UYGULAMASI BİN KAT YANLIŞ’

Başkanlık Sistemi: “En başından yanlıştı, yani bir proje olarak yanlıştı. Uygulaması da projesinden bin kat daha yanlış. Ne olduğu belli değil, tam bir kördüğüm. Bakanlıklara atanan bakanlar ne kadar bakanlık yapabiliyor. Cumhurbaşkanına danışmadan bir şey yapabilen var mı? Çevre ve Şehircilik Bakanı çıkıp, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na haklı gerekçelerle iptal ettiği proje için “sen yapmazsan, biz yaparız” diyor, bu nedir şimdi? İstanbulluların oylarıyla seçilmiş birine “yapmazsan yaparız, yetkinizi alırız” diyorlar. Al, her şeyi al o zaman. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da sen ol. A ve B partisi bunu burada yaptığı için söylemiyorum. Hak neyse ondan yana olmamız lazım. Haktan yana olmamız lazım. Bu söylediklerim başkanlık sisteminin başımıza bela ettiği bir şey. Ülkenin kaderi bir adamın iki dudağı arasında. Hani diyordu ya “dünya beşten büyük”, biz de diyoruz ki “Türkiye, 82 milyon, birden büyüktür” bunu bilsin.

ERDOĞAN'A SESLENDİ: İNSANLAR AÇLIKTAN ÖLÜYORSA SEBEBİ SENSİN

“Tahammül sınırı var. İşte intiharlar bakın. Sen yönetiyorsun bu ülkeyi, insanlar açlıktan intihar ediyorsa, işsizlikten intihar ediyorsa bunun sorumlusu sensin. İnsanın normalde vicdan azabından uyumaması lazım.”

‘KAYYIM ATAMALARININ KARŞISINDA DURMAMIZ LAZIM’

HDP’li belediyelere kayyim atanması: “Kanunsuz suç, ceza olmaz. Bir kere suçun bir kanunu olacak. Sonra cezası da belli olacak. Hukuk devleti ise böyle. Şimdi insanlar YSK’ya ben aday olmak istiyorum diye başvurmuş, YSK da gerekli incelemelerden sonra aday olun demiş. Sonra halka arz edilmiş, onlar da bu adayları seçmiş. Bundan sonra yapılması gereken şey, göreve başladıktan sonra eğer suçları varsa haklarında dava açılır, mahkemeye çıkar bu insanlar ve gerçekten suçları varsa alınır görevden. Hukuk çerçevesinde olur olacaksa. Ama bir insanın kanunların ışığında suçluluğu sabit olmadan “bize göre sen suç işledin” dersen bu, ülkede adaletin ve hukukun kaldırılması anlamına gelir. Bugün onlara yapılan yarın bizlere yapılabilir. Haksızlık varsa kimliği ve partisi önemli değil bu haksızlığın karşısında bizim mutlaka durmamız gerekir. Genel Başkanımız da açıkladı. Bu konuda netiz. Şu alınan KHK’lar keyfilikten. Sanki OHAL devam ediyormuş gibi davranıyorlar. Korkunun olduğu bir ülkede gelişme olmaz, kalkınma olmaz. Ne ekonomi gelişir, ne de insanlar bu ülkede mutlu olur.”

‘ÜLKEYE FAYDALI OLABİLECEKLERİNİ DÜŞÜNÜYORLARSA KURSUNLAR’

Yeni parti girişimleri: “Önce kursunlar bir görelim. Yapabileceklerini düşünüyorlarsa, bu ülkeye faydalı olabileceklerini düşünüyorlarsa kursunlar ama burada bir şeyi de belirtmekte fayda var. Zihniyet olarak eğer aynı zihniyetle hareket edeceklerse, AK Parti zihniyetiyle hareket edeceklerse, o dönem yaptıklarının aynısını yapacaklarsa işte AK Parti’nin ülkeyi getirdiği yer belli. AB medeniyet projeleri olacaksa, İsrail, ABD stratejik ortakları olacaksa, faizci kapitalist sistem onlar için vazgeçilmez olacaksa ha AKP ha işte başka bir parti. Problem insanlarda değil sistemde. O yanlış sistem insanları da yanlış yerlere götürüyor. Elinizdeki ölçü 50 cm ise onunla bir metreyi ölçemezsiniz. Şu an ölçü ve sistem yanlış. Umarım faydalı olurlar. İnsanlar birliğe ve beraberliğe ihtiyaç duyuyor. Genel başkanımız meclisteki partileri ve kurulma aşamasında olan partileri de ziyaret etmişti. Orada şunu söylemişti: “Ülkenin şu an içinde bulunduğu problemlerden kurtulmasının çaresi ne Cumhur İttifakı ne de Millet İttifakı, çare olan Türkiye İttifakı. Hep beraber bir araya gelelim kimin derdi varsa bunları konuşalım, problemlerimizi birlikte çözelim.”

‘MÜTEAHHİTLERİN YÖNETTİĞİ ÜLKEDEN HAYIR ÇIKMAZ’

“Ülke her gün kötüye gidiyor, gençler sıkıntılı. Yediğimiz içtiğimiz her şey zehirli. Başından beri yanlış olan şehir hastanelerinden vazgeçiyorlarmış. Bu hastaneler yapılırken müşteri garantisi veriyorlardı. Arsa devletin, adam cebinden beş kuruş çıkmadan hastane yapacak. Zarar eden biz olacağız. Sağlığa ulaşımda sıkıntı çeken biz olacağız. Üç beş kişi de para kazanacak. Müteahhitlerin yönettiği bir ülkeden hayır çıkmaz. Bu ülkenin müteahhitlerin yönetiminden kurtarılması gerekiyor.”