Yukarı
292587

Durakoğlu: Yürüyüşüm korku ikliminden çıkışı sağladı!

08 Ağustos 2020 12:13

Avukatlık Yasasında ve baro seçimlerinde değişiklik yapılmasından önce, “Savunma Yürüyüşü” başlatarak yargıdaki sorunların anlatılmasında tüm toplumun dikkatini çeken dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu SÖZCÜ’ye konuştu. Durakoğlu, “Halkın böyle bir tepkiye olan ‘ihtiyacını’ sonradan farketmiştim. Korku ikliminden çıkışın mümkün olabildiğini gösterebildik. Korkmazsak, susmazsak, sinmezsek çıkabilirdik bu iklimden. Her şeyden başta bunu gösterebilmiştik topluma. Bu müthiş bir kazanım oldu adalet adına. Haklının hukuku vardı artık. Avukatlar vardı, Barolar vardı. Hukuk güvenliği anlatıyorlardı. Korkmuyorlardı, susmuyorlardı ve biat etmiyorlardı” dedi.

“Savunma Yürüyüşü” uzun zamandır unutulan eylemselliği yeniden Türkiye'nin gündemine getirdi. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu yürüyüşü, yaşananları ve kazanımları anlattı. Uzun süredir Türkiye'nin unuttuğu eylemleri avukatlarla yeniden hatırladık.

Başkan Durakoğlu da yürüyüşü şöyle açıkladı:

* Ortada rasyonel temellerden uzak, ‘oldu bittiye' getirilmeye çalışılan bir düzenlemeden söz ediliyordu. 80 Baro bir araya geldik ve hiç tereddüt göstermeden karşı çıktık bu düzenlemeye.

* Dünya görüşleri farklı başkanlar olsak da, ‘öyle bir dünya yok' diyebildik kısaca. Demokratik hak arama yollarını kullanacaktık. Yani eylemsellik… Bu uzun süredir bu ülkedeki en etkin eylemliliklerden birisiydi.

Değişikliğin sadece avukatları ilgilendirmediğini vurgulayan Mehmet Durakoğlu, şunları söyledi:

* Topluma anlatmalıydık ki, ‘Bir avukat sadece bir avukat değildir.' Anlatmalıydık ki, bu avukatlık yasası değişikliği, sadece avukatlarla sınırlı değildir.

* Şiddete uğrayan kadın umudunu kaybedecek, istismara uğrayan çocuk bir başına kalacak, işkence gören gördüğüyle kakacak, çevre katliamları alıp başını gidecektir.

* Anlayabilmeliydik ki, bu değişiklik yapılırsa, yargı artık bağımsız olamayacaktır. Dahası, bu uğurda mücadele eden de olmayacaktır. Çok ciddi ilgi gördük.

* Ama daha önemlisi bu ilgiden rahatsız olan bir iktidar da gördük. Biliyor musun? Korktular. Çünkü haklı değillerdi.

Foto: Sözcü / İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu

“HUKUK ADINA KAZANDIK”

Ankara'da yaşanan sürece ilişkin de ayrıntılar aktaran Durakoğlu, iktidarın ve polisin avukatlara karşı tutumuna karşı neler hissettiklerini de şöyle anlattı:

* ‘Korktular' demiştim ya, Ankara'ya sokulmadığımız, izole edilip ablukalara alındığımız, barikatlarla çevrilip fiili gözaltı gibi gözdağlarına maruz bırakıldığımız saatlerde, yoldan geçerken korna çalanlara ceza yazdı bu marjinaller.

* 64 Baro Başkanı olarak bir ‘Direniş' gösterdik o gün. Bizim durdurulmamız yönünde ‘kanunsuz bir emir' verilmişti. Sandı ki bu emri verenler; itaat ederiz, biat ederiz, tensip buyurdukları gibi yaparız.

* Bir başkan da ötekinden farklı düşünüp davranmadı. 64 kararlı insan, kararlılıklarını görev tanımlarından alıyordu: ‘Bu barikat açılacaktı' öyle de oldu.

“HALKIN BÖYLE BİR TEPKİYE OLAN İHTİYACINI SONRADAN FARK ETTİM”

Ortaya koydukları direnişin yansımasını sonraki günlerde daha iyi kavrayabildiğini ifade eden Durakoğlu, şunları kaydetti:

* Mesleki olarak itiraz etmeye koşullanmış, yeri geldiğinde kamuyu çimdikleyen bir avukat olarak, çok doğal sayılması gereken bir tepkiyi koymuştuk da, halkın böyle bir tepkiye olan ‘ihtiyacını' sonradan farketmiştim.

* Korku ikliminden çıkışın mümkün olabildiğini gösterebilmiştik. Korkmazsak, susmazsak, sinmezsek çıkabilirdik bu iklimden. Her şeyden başka bunu gösterebilmiştik topluma.

Bu müthiş bir kazanım oldu adalet adına. Haklının hukuku vardı artık. Avukatlar vardı, Barolar vardı. Hukuk güvenliği anlatıyorlardı. Korkmuyorlardı, susmuyorlardı ve biat etmiyorlardı.

“SABAH KAPIYI ÇALAN POLİS DEĞİL SÜTÇÜ OLMALI”

Yargı bağımsızlığının insanca yaşamak olduğunu ifade eden Durakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

* Yargı bağımsızlığının sadece avukata, yargıca, savcıya özgün bir sorun olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Bu bir toplumsal sorun aslında. Yargı bağımsızlığı insanca yaşamak demektir.

* Onurlu yaşamaktır yargı bağımsızlığı. Hukuk güvenliği demektir. Sabah saat altıda kapı çalındığında gelenin sütçü olması demektir. Bu yüzden de toplumun adalet talebini yükseltmemiz gerekiyor.

* Yurttaşların da ekmek, su, aş, iş ister gibi adalet istemeleri gerekiyor. Bütün siyasal farklardan arınarak bu talebi yükseltmek gerekiyor.

İnsanlar, ideolojilerinin onları götürdüğü yerde, hukuk devletini savunmalıdır. Bunu başarabilirsek, bütün ayrışmalarımıza rağmen toplumu hukuk paydasında birleştirebiliriz. Buna çok ihtiyacımız var.

“AVUKATLAR İÇİN YARDIM HESABI AÇMAMIZ KABUL EDİLMEDİ”

Salgın sürecinde de sosyal medyayı etkin kullanan Durakoğlu avukatların en çok şikayet ettiği konuları ve mesleki zorluklarını da anlattı:

* Salgın süreci bizi çok zorladı. 3 ay adliyesini ve bürosunu kapatan avukatın ekonomik zorlukları, her geçen gün artan bir ivme ile çok ciddi yakınmaları ve beklentileri biriktirdi.

* Açıklanan sosyal yardım paketlerine avukatlar dahil edilmedi. Dahası ‘kendi yağımızla kavrulmak' için yardım hesabı açmamız bile kabul edilmedi. Adli Yardım ödemelerini hızlandırarak, erken ödemelerle sıkıntıları bir ölçüde gidererek, o arada bankalardan özel olarak temin ettiğimiz ucuz kredilerle ve vakıf yardımları ile kendi içimizde dönmeye çalıştık.

* Avukatlığın dayanışmasını sağlayan özel ödemeleri devreye sokarak, fatura bazında yardımlaşmaya çalıştık. Kısaca sosyal devleti yanımızda göremediğimiz için ‘sosyal baroyu' elverdiğince oluşturup, az hasarla atlatmaya çalıştık.

* Başarılı olduğumuzu söyleyemem. Başarıyı sağlayan finansal yapımız ve ona uygun mevzuatımız olmadığı için, ancak bu kadarını başarabildik. Salgın döneminin başkanı olarak, kendimizi, adliyemizi, büromuzu kapatırken, iletişim kanallarını açık tutmaya özen gösterdim.

* Sosyal medya bu anlamda en etkili mecra oldu. Bütün resmiyetten arınarak, sorun yaşayan herbir meslektaşa yetişmeye çalıştım. Yönetim Kurulu olarak bir temel ilke belirledik: ‘Baro neyi ne kadar yapabilecekse, onu o kadar yapmalıdır’

* Kullanabileceğimiz bütün kaynakları maddi ve manevi anlamda kullandık. Bize düşen bir özveri var ise onu da kullandık. Meslektaşlarımın sosyal medyadan da olsa başkanlarıyla sorun çözebilmelerindeki moral üstünlük, o dönemin belki de çok gerekli bir ögesiydi.

* Bunu doğru kullandığımızı düşünüyorum. O dönemin stajyerleri için başardıklarımız, onlardan birisi için bile “yaşam” ifade ediyorsa, bunun mutluluğu anlatılabilir mi?”

YARGI – SİYASET DENGESİ

Mehmet Durakoğlu, “Türkiye'de yargı ve siyaset iç içe tartışmalarında İstanbul Barosu Başkanı bu dengeyi nasıl koruyor” sorusunu da şöyle yanıtladı:

* Yargı ile siyasetin iç içeliği bize özgü değil sadece. İşin doğasından kaynaklanan bir hukuk siyaseti dünyanın her yerinde var. Bize özgü olan siyaset, yürütmenin yargı üzerinde oluşturduğu baskı ve bu baskının görmezden gelinmesi yönündeki iktidar talebi.

* 2017 Rejiminin kuvvetler ayrılığından uzaklaşıp oradan ‘Birlik' yaratma çabası, Barolar tarafından afişe edildikçe, iktidar da bundan rahatsızlık duyuyor. Oysa adına demokrasi denilen rejimler, bir de hukuk devleti olabilmişlerse buna tahammül ediyorlar.

* Bizim yasamız barolara, hukukun üstünlüğünü gözetmek ve insan halklarına sahip çıkmak gibi bir görev yüklüyor. Biz hukuk siyaseti yaparız. Bizim siyasetimizin haklılığını hukuksal gerekçelerimiz oluşturur.

* Bu ülkedeki hukuksal temelli her girişim karşısında söyleyecek sözümüz vardır bizim. Susup sinemeyiz. Korkup, susamayız. Susarsak baro olamayız.

* Bunun adı siyaset ise yaparız siyaseti de. ‘Barolar siyaset yapıyorlar' gibi bir söylem, suçlama vesilesi olarak kullanılır. Oysa siyaset yapmamak ve hele de yapamamaktır asıl sakıncalı olan. ‘Barolar siyaset yapmasın' demek ‘boyun eğsin', ‘Baro olmaktan çıksın' demektir.

* Hukuksal temelli her konu benim meşguliyet alanım. Bu benim görevim, varlık nedenim benim. Kaldı ki, İstanbul Barosu Başkanlarının tarihsel sorumlulukları, onları başka duyarlılıklara da yönlendirir.

* Biz, o sorumluluğun genetik kodlarını taşırız. Demokrasi ve adalet ideallerini, siyasetin tartışmalı değerlerine feda edemeyiz. Atatürk ve Cumhuriyet bizim iliklerimize işlemiş değerlerdir. Onları da çağdaş yaşamın koşulu sayarız. Buralarda dengemiz değil, aklımız girer devreye.. Bilincimizi direncimize dönüştürürüz. Çizgimiz kırmızılaşır birden.

 “FETÖ'NÜN SÖZDE MAHKEMELERİNİ BASAN DA BİZDİK”

Kamuoyunun yakından takip ettiği davaları da Durakoğlu sık sık takip ediyor. Bu da “Siyaset yapıyor” eleştirilerini artırıyor. Bu eleştirilere de yanıt veren Durakoğlu özetle şunları söyledi:

* Biz bu ülkenin en eski barosuyuz. Kökleri Cumhuriyet öncesine kadar uzanan bir tarihin sorumlusuyuz. Biz hancıyız yani. Çok iktidar yolcu ettik. Onlardan biriktirdiklerimizin hafızalarımızdaki anılarıyla hukuk tarihini hep biz yazdık.

* Bu dönemi de biz yazacağız. O yüzden tarihsel süreçteki bütün davaları izleyip, tanıklık edeceğim tarihe. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde gösterdiğimiz duyarlılık nedeniyle  geçmişte ‘darbeci baro' diye suçlanmıştık.

* Oysa o denli inanmıştık ki, FETÖ'nün en güçlü olduğu dönemde Silivri'de adına mahkeme dedikleri yeri basıp, hakimlere ayar vermiştik. Üstelik yargılanmıştık bu yüzden.

Şimdi bir kısmı içeride, bir kısmı da kaçak olan o yargıç ve savcıların konumunu herkes biliyor. Biz tarih yazmaya devam edeceğiz. Orada olacağız. Gelecekte kim kendisini gizleyecek, kim ‘oradaydım' diyecek gururla, göreceğiz.

Gazete ve gazetecilere açılan davalar ve soruşturmaların siyasi olduğuna dikkat çeken Durakoğlu, “Davalar, bu ülkedeki ifade özgürlüğü açısından turnusol kağıdı niteliğindedir. Sözcü ve Cumhuriyet için açılan davalar ile son dönemde OdaTv özelinde Barış'lar ve Musa Ağırel ile Hülya Kılınç ve Müyesser Yıldız gibi isimler, hukuk tekniği bakımından ‘şüpheli' ya da ‘sanık' olsalar da, bu konum sadece onlarla sınırlı bir ‘statü' değildir. Bu gelişmeyi doğru okumak, her demokrat için temel bir görevdir.” diye konuştu.

“KORKMAYACAĞIZ, SUSMAYACAĞIZ, BİAT ETMEYECEĞİZ”

Durakoğlu gazetecilerin tutuklanmasına ilişkin görüşlerini şöyle sürdürdü;

* Bu davaların sanıkları gözaltına alınırken, bu ülkenin başka muhalif gazetecileri de gözaltına alındı. İfade özgürlüğünün türevi konumundaki basın özgürlüğü, ince ilmiklerle örülen danteller özeninde yok ediliyor.

* Mücadeleyi göze alanların medya mecralarına RTÜK cezalar yağdırıyor, ondan geri kalmayan Basın İlan Kurumu da, ilan yoksunu kılıyor basını. İnternet gazeteciliğinin üç kuruşuna mahkum ediliyor onurlu mücadeleciler. Onlara bile tahammül yok. Çıkacağız buradan, çıkmalıyız. Umutsuzluğa yer yok. Kazanacağız.

* Bugün, Cumhuriyet tehdit altındadır. Atatürk'e yönelik hakaret ve lanetlerin kaynağı iktidar ve kamu odaklıdır. Laiklik karşıtlığı, giderek hilafet talebine değin evrilebilmiştir. Demokrasi tehdit altındadır.

* İfade özgürlüğü ve onun türevi olan basın özgürlüğü, sistemli olarak yok edilmektedir. İnsan Hakları ihlalleri had safhadadır. Kuvvetler ayrılığı, birliğe dönüşmüştür.

* Yürütme, diğer kuvvetler üzerinde etkin bir baskı kurmaktadır. Yasama, kanun yapma algısına teslim edilip siyaset uğraşı dışına çıkarılmış, yargı tümüyle yasamanın egemenliğine boyun eğmiştir.

* Siyasal stratejiler için araçsallaşan yargı, hukuksuzluğu meşrulaştıran bir işlevselliğe getirilmiştir. Bu görünür tehditleri çoğaltmak mümkündür. Kısaca, bıçak kemiktedir. Korkmayacağız, susmayacağız, biat etmeyeceğiz.

Sözcü



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


Diğer Haberler

Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan'a veda töreni

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan’ın görev süresinin 20 Nisan’da dolması nedeniyle başkanlık koltuğuna Kadir Özkaya oturacak. AYM’de Zühtü Arslan için yarın veda töreni yapılac...

APP plaka satan kişi yakalandı

İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sosyal medya hesapları üzerinden sahte mühürlü ve mühür k...


CHP'nin yeni grup başkanvekili belli oldu

CHP'nin yeni grup başkanvekili Ankara Milletvekili Murat Emir oldu. CHP'de, Burcu Köksal’dan boşalan CHP Grup Başkanvekilliği için yapılan seçim tamamlandı. CHP'nin diğer grup başkanvekil...

Kuran kursu davasında yeniden karar çıktı!

Konya'da 2008 yılında, 17 öğrenciyle 1 eğitmenin öldüğü, 29 kişinin de yaralandığı ruhsatsız 3 katlı kız Kuran kursu binasının, gaz sıkışması kaynaklı patlamada çökmesine ilişkin 11 sanığ...


AYM'den uzman çavuş kararı

Anayasa Mahkemesi, 6 ay veya daha fazla hapis cezası alan jandarma uzman erbaşların sözleşmelerinin feshedilmesini öngören yasa hükmünü iptal etti. Anayasa Mahkemesi (AYM), jandarma uzman...

Yabancı gözlemcilerden 31 Mart yorumu

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi'nden 24 kişilik heyet 31 Mart seçimini yerinde takip etti. Gözlemciler, yüzde 78'lik katılım oranına dikkat çekti. Avrupa Konseyi Yere...


Bursa İznik'te define faciası: Üç kişi zehirlenip öldü

Bursa'nın İznik ilçesinde define kazısı sırasında mağaraya yerleştirdikleri jeneratörün gazından zehirlenen üç kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden iki kişinin baba-oğul olduğu öğren...

CHP'den 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'na çağrı: 'Valilikle görüşeceğiz'

Sendikaların Taksim Meydanı'na çağrı yapmasının ardında, bir çağrı da CHP cephesinden geldi. CHP'li Taşçıer, CHP İstanbul İl Örgütü'nün Taksim Meydanı için İstanbul Valiliği ile görüşeceğ...


Naci Görür’den ‘halkı korkutuyorsun’ yorumlarına sert tepki

Prof. Dr. Naci Görür, olası büyük İstanbul depremine yönelik yaptığı uyarılar için 'halkı tedirgin ediyor' yorumlarına sert tepki gösterdi. Görür, "Ne kafası bunlar" ifadelerini kullandı....

SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

İbrahim Tatlıses oğluna ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı

Oğlu Ahmet Tatlıses ve torunu Mert Tatlıses ile davalık olmasıyla gündeme gelen İbrahim Tatlıses miras açıklaması yaptı. İbrahim Tatlıses ‘Aramızda Kalmasın’ isimli magazin programına gön...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyarı: Grip deyip geçmeyin

Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, "Grip deyip geçmemek gerek. Hafif de olsa altta yatan, eşlik eden hastalığı olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve gerekli önlemeleri zamanında alması gerekiyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, ilkbahar gelinceye kadar sonbahar ve kış aylarında en çok influenza vakalarıyla karşılaşıldığını söyledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR