Yukarı
2

Fecri Polat

Nereden Çıktı Bu Hikâye?

03 Ocak, 2015

   Bilgelik hikâyeleri, gerçek hayatta karşılaştığımız anekdotlar, tanınmış ya da tanınmamış insanların hayat hikâyeleri, Sufi hikâyeleri, mitolojik öyküler, belki Nasreddin Hoca belki Ezop hikâyeleri. İster Orta Çağ’da kaleme alınmış Şehrazat’ın hükümdar kocası Şehriyar’a anlattığı hikâyelerden oluşan Binbir Gece Masallarından bir masal, ister Homeros’un İliada ve Odysseia destanından bir öykü. Ya da kendi hayal gücünüzün ürünü olan, her günkü deneyimlerimizin arkasında yatan, hayata bakışınızı ve temel değerlerimizi yansıtan öyküler. Öyküler, kendilerine has sihirli dili ve kurgusuyla, zihnimizin savunma mekanizmalarını yumuşakça aşıp kalbimize ulaşır. İşte bu yüzden biz en çok öykülerin dilinden anlarız.

   Bir ormanda dolaşmanın iki yolu vardır. İlkinde, bir ya da daha fazla yolu denersiniz (oradan olabildiğince çabuk çıkmak ya da büyük annenin, Parmak Çocuk’un veya Hansel ile Gratel’in evine ulaşabilmek için),ikincisinde, ormanın yapısını ve neden bazı patikalara girip, diğerlerine girilemediğini anlamaya çalışırsınız. Umberto Eco, ‘Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti’ adlı çalışmasında metinleri ormana benzetir. Eco’ya göre, ormanlar anlatının eğretilemesidir.

   "Her ne olursa olsun, kurmaca yapıtlar okumaktan vazgeçmeyeceğiz, çünkü onlarda yaşamımıza bir anlam verecek formülü aramaktayız. Sonuçta, yaşamımız süresince, bize neden dünyaya geldiğimizi ve yaşadığımızı söyleyecek bir ilk öykünün arayışı içindeyiz. Kimi zaman kozmik bir öykü arıyoruz, evrenin öyküsünü, kimi zaman da kendi bireysel öykümüzü. Kimi zaman kendi bireysel öykümüzü evrenin öyküsüyle çakıştırmayı umuyoruz." Der Umberto Eco. Aslında her durumda anlatılacak değişik öyküler vardır. Bu öykülerin bir çoğu da hepimiz kolektif bilinçaltında kazılıdır. Bu sebeple hepimizin kolayca anlayacağı öyküleri anlatmak gerekir.

   Her toplum kendine özgü anlatım biçimleri yaratmıştır. Düşten gerçeğe sınırsız çeşitliliği içinde barındıran bu anlatılar, toplumların birbirleriyle benzer ya da ayrı oluşlarının birer göstergesi gibidir; çünkü onlar, düşüncenin (social mentality) en yoğun şekilde dışa vurulduğu alanlardır.

   Mucchielli anlatı biçimleri, kültür ve zihniyet ilintilerinin ortak paydasını şu ifadeyle açıklar: Bütün toplumlar, daima, dünyayı, varlıkları ve eşyayı, bunların oluşumlarını ve ilişkilerini tasavvur ediş tarzlarına göre beliren ve aynı zamanda, hem deneysel, hem çıkarımsal (deductive)hem de diyalektik ve yorumlayıcı olan bir takım bilgilerin bütününe sahiptirler. Bu nedenle zihniyet, toplumdaki üyelerin ‘yaratımlarını’ yönlendirir. Toplumsal felsefe alanındaki çalışmalarıyla tanınan Horkheimer`in sanat yapıtı, sanatçı ve toplum arasındaki ilintiler için yaptığı şu saptama, konuya yeterli açıklık getirmektedir: “Sanatçı konumundaki özne, bir anlamda hem toplumsal, hem de bireysel bir öznedir. Bu nedenledir ki sanat çalışması, yaratıcısının niyetinden bağımsız biçimde nesnel toplumsal eğilimleri de ifade eder”.

   Yirminci yüzyılın edebiyat kuramcılarının çevresinde birleştikleri ortak bir düşünüşü, Michel BUTOR şu sözlerle dile getirmektedir:

"Anlatı, yazın alanını büyük ölçüde aşan bir olgudur; gerçeği kavramamızdaki temel oluşturuculardan biridir. Konuşulanları anlamaya başladığımız andan ölünceye dek, önce ailemizde, sonra okulda, daha sonra da çeşitli görüşme ve okumalarda, sürekli olarak anlatılarla çevrili yaşarız."

   BUTOR'un sözlerini sadece kişiler düzeyinde değil, toplumlar ve uluslar düzeyinde, geçmişten bugüne ve geleceğe uzanan bir doğru üzerinde değerlendirmek mümkündür. Bu durumda mitlerden, destanlardan, efsane ve masallardan, romanlara, öykülere doğru değişen bir çizgi ile karşılaşılacaktır. Halkın sözlü anlatısı ve kişinin yazılı anlatısı olarak genel anlamda adlandırabileceğimiz iki temel anlatı türü arasındaki büyük farkları öncelikle -elbette- kabul etmek gerekir. Öte yandan anlatı denizinden iki ada seçip bu iki ada arasındaki coğrafî ve tarihî yakınlıkları, rüzgârları ve dip akıntılarını, alışverişleri... değerlendirmek de mümkün.

   ECO'nun anlatının artalanına ilişkin yaklaşımı, romanların da masalların da tarihsel okuma ile bize sunabilecekleri bilgilere işaret etmesi bakımından önemlidir. Nitekim "başlangıçta belki gerçek olayların hikâyesi olan, ağızdan ağıza geçtikçe, hafıza ve çevre değiştirdikçe, asıl söyleyen unutuldukça, aslındaki birtakım unsurları yitirmiş, bunların yerine daha çok hayalî unsurları toplamış" olan masal, kültürel gelişmelerle, savaş ve göçlere bağlı ilişkilerle değişirken, belleğine yerleştiği ulusun özelliklerinden asla kopmamış; onun yaşamının, gelenek ve göreneklerinin, inançlarının, beklentilerinin, gerçeklerinin ve umutlarının izlerini taşımıştır daima. O halde masalların, bir ulusun gizli tarihine tanıklık ettiklerini söylemek, çok yanlış olmaz. Çünkü onlar, tarih kitaplarının yazmadığı bir şeyi içerirler: Bir ulusun hayallerini! Hatta masal hakkında yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılan gerçek (bütün dünya masallarının hemen hemen benzer yapılar ve konular çevresinde geliştikleri gerçeği) göz önüne alınırsa, masalların, sadece ait oldukları ulusun insanlarının değil, bütün insanlığın düşlerinin ve gerçeklerinin gizli tarihini tuttuğu düşünülebilir.



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Türkan Şoray'dan Kadir İnanır paylaşımı

Türkan Şoray, 24 Mart Pazar günü Beykoz'daki evinde beynine pıhtı atması nedeniyle fenalaşıp hastaneye kaldırılan Kadir İnanır'a geçmiş olsun dileklerinde bulundu. Geçen pazar günü Beykoz...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uykunuzu tam alamıyor musunuz? Daha yaşlı hissetmeniz normal olabilir

Bilim insanları, 1 ay boyunca uykularını tam alan kişilerin oldukları yaştan yaklaşık 6 yaş genç hissettiklerini belirledi. İsveç'teki Karolinska Enstitüsündeki araştırmacılar yeterli uyku almanın ve uykusuzluğun, hissedilen yaşla ilişkisini inceledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR