Yukarı
2

Fecri Polat

Size Bizi Anlatacağım

09 Ekim, 2015

Ben aslında size bizi uzun uzun anlatmak isterdim yani tamamlanmayan ve tanınmayan bir biz ne kadar anlatılırsa o kadar işte.

Kimse sormadı ne kadar dertli olduğumuzu. Herkes bize anlatmak istedi bizi. Kimisi Türk dedi, kimisi Ermeni, kimisi hain, dedi, kimisi Yahudi. Kimisi yok dedi, kimisi var dedi. Biz bilmiyorduk, cahildik, okuma yazma bilmiyorduk, kendimizi aradık, döne döne aradık, yaktılar bizi, yana yana aradık, dağlıydık en yakın arkadaşımız, silahımıza sarıldık.

Biz yarı ahır yarı tandırlık yaşam alanlarımızın sıvasız taş duvarlarının deliklerinden içeriye fırtınanın usulca taşıdığı ve küçük tepecikler oluşturduğu karın üzerine düşerek doğmuş bedenleriz. Bizler de aynı sizler gibi doğduğumuz gün kim olduğumuzu, ne olduğumuzu bilmeyenleriz. Allah yaratmış bizi de. Ağzımızda bir dil, başımızda bir anne ve annemizin bizi uyutmak için çıkardığı sesler… Üstelik bizi doyururken, uyandırırken, döverken, yaramazlık yaptığımızda bizi kovalarken hep aynı sesleri çıkarıyordu. Sonra gün geldi bizde ona açlığımızı, susuzluğumuzu, acımızı, sevgimizi göstermek için onun çıkardığı sesleri çıkarmaya başladık. Nerden bilirdik annemizle tek anlaşma yolumuz olan bu seslerin kötü olduğunu, düşman olduğunu, yasak olduğunu.

Yani biz, annemizin çıkardığı seslere ilk karşılığı verdiğimizde, annemiz, biz konuşuyoruz diye sevinirken, bilmeden Kürtçe konuştuğumuz için suç işleyenleriz. İlk sözüyle suçlu ilan ettiğiniz kişileriz biz.

Sonra, biz büyümeye başlamışız, bilmem kimimiz beş yaşında, kimimiz yedi ve genelde de her yıl çobanlıktan en az üç ay okula geç başlamışız. Ama bizimle yaşı geçkin, 15 yaşında ilkokula başlayan ağabeyler bile görmüşüz. Sonra her sabah bizi sıraya dizmişler varlığımızı bilmediğimiz ve anlamadığımız bir dilde başkalarının varlığına armağan etmişler. Biz eşlik edememişiz ağabeylerimize, ablalarımıza ve sınıfta demir cetvellerle ellerimize vurularak cezalandırılmışız. Sonra bize 7 yaşımızda öğretilen ve o ana kadar hiç duymadığımız yeni ana dilimizle okul okumuşuz ve bu dili doğuştan bilenle yarış yapmışız.

Bazılarımız ilkokulu bitirince çoban olmuş, bazılarımız çocuk yaşta evlendirilmiş, bazılarımız asimilasyon sonucu eğitimsizliğin dibini yaşayan memleketimin törelerine kurban gitmişiz. Babamız veya dedemiz tarafından öç almaya zorlanmışız, elimize bir silah verilmiş ve yüzünü ilk defa gördüğümüz canlara kıymışız.

Sonra, kızların aramızda %20’lik bir dilime sahip olduğu liseye gitmişiz. Çoğumuz, sayısının azlığından mı yoksa güzelliğinden mi bilinmez ama kızlar için çok kavgalar etmişiz. Siyaseti de lisede öğrenmişiz. Ya bize Ahmet Arif’in şiir kitabını hediye eden bir öğretmenimizden ya da bizden önce birkaç kitap karıştırmış ağabeylerimizden.

Öğrenmişiz ki, yaşadığımız topraklarda kadim çağlardan beri yaşarmışız. Ama nedense hep misafir sayılmışız. Kimisi gelmiş din demiş ona bağlanmışız. Kimisi misafir gelmiş kucak açmışız hükümdar olmuş bizi tanımamış, zulmetmiş. Biz yine de kardeş demişiz. Beraber savaşlar kazanmışız, yurtlar kurmuşuz. Ama kendi yurdumuzda tekrar tekrar mülteci olmuşuz.

Sonra bizde varız demişiz, siyaset yapmışız. Okuldan alınmışız, nezarethanelerde sabahlara kadar dayak yemişiz. Öğrenciymişiz ama aynı zamanda hapishanelere atılmışız. Küçük bedenlerimizin başına paletli panzerler geçirilmiş ve ezilmekle tehdit edilmişiz. Köylerimiz boşaltılmış, boşaltılmamanın tek yolu olarak korucu yapılmışız. “iti ite kırdıracağız” diye “kardeşimiz” bize hakaret etmiş. Ama biz pek Türkçe bilmediğimiz ya da halen köyümüzde elektrik olmadığı için duymamışız ve koruyucu olmaya devam etmişiz. Kardeşimiz bizi vurmuş, biz kardeşimizi. Bir kardeş şehit olmuş, bir kardeş terörist.

Sonra, okullar kazanmışız. Gittikçe iç içe yaşamaya başlamışız. Eşimiz onlardan, biz kendimizden, çocuğumuz Allah’tan demişiz. Yine de kimse bizi kendi dilimizle konuşurken benimsememiş. Biz barış demişiz karşımızdaki hep savaş istemiş. Tek nedeni de bizi annemizden öğrendiğimiz, o ilk sözcüklerle konuşturmamak.

Biz bu ülkeyi çok sevmişiz, çok çalışmışız, yazar olmuşuz, çizer olmuşuz, öğretmen, doktor ve daha neler neler olmuşuz. Düşünsene cumhurbaşkanı bile olmuşuz. Ama bırakmamışlar ki, özgürce dilini konuşan, horlanmayan, dışlanmayan kendimiz olalım.

Örneğin biz inşaatçı olmuşuz, bu ülkenin her taşında emeğimiz olmuş ama yine biz, biz olamamışız. Biz hep susmak zorunda kalmışız. Biz cümle olup size hep kendimizi anlatmak istemişiz ama siz hep nokta koyup bizi susturmaya çalışmışsınız.

Korkmayın!

Size söylüyorum.

Biz öcü değiliz. Biz dünya üzerinde büyük zulme uğradığı halde barış isteyen tek halkız. Bizden size zarar gelmez. Biz aslında bütün bu zulümlere rağmen bir arada yaşamayı seçenler, ülkesini sizden daha çok sevenleriz.

Şimdi size soruyorum.

Bizim yerimizde olsaydınız siz ne yapardınız?



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Demet Akalın'ın başı kiracısıyla dertte

Ünlü şarkıcı Demet Akalın, evinde 5 bin TL kiraya oturan kiracısıyla yaşadığı sorun nedeniyle isyan etti. Akalın, kiracısının 'Programda benden bahsetti, zam yapacaktım vazgeçtim' demesin...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Siyah nokta neden olur, temizleme nasıl yapılır?

Siyah nokta, cilt foliküllerinin tıkanması sonucu oluşuyor. Kötü bir görünümün yanı sıra temizlikten uzak bir görüntüye neden olan siyah noktaları temizlemek için cildini günde en az iki kez temizleyerek gözeneklerini açık tutabilir, cildin yağ ve kirlerden arınmış olması siyah noktaların oluşumunu azaltabilirsiniz.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR