Yukarı
28

Özgür Halıcı

Kurultaydan Notlar Ve Düşündürdükleri

11 Eylül, 2014

   Yazıma, “CHP, 2015 genel seçimlerinde büyük bir başarıya imza atacak kadroları sonunda kurdu” diyerek başlamak isterdim. Ancak, CHP bu kurultayda, 2015 genel seçimlerinden sonra olağan üstü kurultaya gidecek kadroları kurdu. Hepsi bu kadar.

   Uzun zamandır İzmir ve Genel Merkez siyaseti dışına çıkamamış olmaktan kaynaklı bir algı farklılaşması yaşıyor insan. Örneğin; Yozgat’lı bir delege ne düşünüyor, Ordu’lu bir ilçe başkanı nasıl bakıyor, Bitlis’li bir üye hangi güdülerle hareket ediyor… Neredeyse ya unuttuğumuz, ya da zaten hiç öğrenmediğimiz şeylermiş.

   İki önemli gözlemim oldu.

   Bunlardan birincisi; Taşradaki insanlar daha az bozulmuş, daha az değişim geçirmiş ve “geleneksel solcu” refleksleri ile daha çok hareket ediyorlar. İsimler konusunda da tanınırlık, bilinirlik önemli. Örneğin Fikri SAĞLAR ismi bir çoğu için “sol” bir değer ve bildikleri bir isim. Süheyl BATUM da bildikleri bir isim ama, “sağ”da ve CHP ile bağdaştırılmıyor. Ardından da “bu partinin Fikri SAĞLAR ve Ercan KARAKAŞ’tan başka solcusu yok mu ki her zaman aday oluyorlar” diye de ekliyorlar. Hele ki Süha OKAY ismini duyunca ciddi tepki gösteriyorlar ve “80 yaşına gelmiş, hala aday oluyor, bu partide genç mi yok?” diyerek sitem ediyorlar.

   Hemen hemen hepsinin ortak görüşü; CHP’nin İstanbul’dan, İzmir’den ve Ankara’dan yönetildiği, kendilerinin zaten bir şeye etki edemediği, kurultaya da isteksizce geldikleri yönünde. Çoğunun partiden bir umudu yok. İlginçtir bir o kadar da somut düşünüyorlar. Hiç birinden Atatürk, Cumhuriyet, Laiklik v.s. kelimelerini duymadım. Bu konuları önemsemediklerinden değil, zaten tartışılmaması gerekliliğini düşündüklerinden. Çok net olarak çiftçinin, esnafın durumunu ortaya koyup bir çözüm arıyorlar.

   Kendilerinin etki edememesinden mi yoksa kendilerini bilmelerinden mi karar veremedim, sorunları popülizme kaçmadan, herkesin anlayacağı bir dille ortaya koyarken, çözümü DE, dedelerinin, babalarının ve şimdi kendilerinin her zaman için kutsadığı, savunduğu, uğruna öldüğü CHP’den bekliyorlar. Ve hala ve her şeye rağmen CHP’li olmaktan vaz geçmiyorlar.

   Bu insanlar sonradan CHP’li olmadı, partiye paraşütle inmedi, belediyelerden ihale almadı, oğlunun kızının işini yaptırabilmek için hiç şansı olmadı. Hele ki Anadolu’da, CHP’nin var olamadığı, dolayısı ile hiçbir şey paylaştıramadığı yerlerde partiyi var ettiler, hiçbir çıkarları olmaksızın. Ellerinden geldiğince çalıştılar. Peki ne oldu karşılığında; yıllarca parti için çalışmış, o bölgenin insanı değil de, Genel merkezden bilmem hangi gücün belirlediği bir adayın TBMM’ye gidip, bir daha da oralara uğramadığına tanık olmaya mahkum edildiler.

   Hiç biri, CHP’lilerin ulusal “Alamet-i Farikası” olan “Büyük Kişilerin” yanına gidip fotoğraf çektirmeyle ilgilenmiyor.

   Bekliyorlar ki; CHP, sorunlarını gündeme taşısın. Parti içi kavga çekişme bitsin, güçlü bir liderlik olsun, başımız dik gezelim, arada sırada da olsa bir vekil gelsin, en azından tokalaşalım, biraz derdimizi anlatalım. “Şu kurultaydan yenilmiş takım taraftarı gibi değil de, yenmiş takımın taraftarı gibi” ayrılmak istiyorlar. Başka da bir beklentileri yok.

   Çıkarlarının gerçekleşmediği durumlarda parti bile değiştiren bir sürü insanın olduğu buralara inat, hiçbir çıkarları olmamasına rağmen CHP’yi bırakmıyorlar.

   İkinci önemli gözlemim; taşrada ki ve metropollerde ki düzey farkı.

   Özellikle 90’lı yıllarla beraber siyasette ki taşra- metropol ayrışması daha da derinleşti. Öncelikle taşradan metropollere çok yoğun bir göç yaşandı. Taşrada solcu-sosyalist gelenekten gelen insanlar, kendilerini daha çok CHP’de konumlandırmak zorunda kaldılar. Taşrada siyasetten uzak kalmak çok kolay değildir, hele ki politik bir geçmişiniz varsa. Bundan dolayı da metropollere taşınmamış insanlar, bir köşesinden bulaştı siyasete.

   Oysa metropollerde durum oldukça farklı işledi. Genel olarak solcu-sosyalist diye nitelediğimiz kişilerin bir çoğu ya CHP siyasetinden uzak durdu ya da başka partilerde (ÖDP,TKP, HADEP,EMEP v.b.) ifade etti kendini. Bu süreçte sol-sosyalist yapının konjonktürel olarak gerilemesi ve dünyada ki hızlı değişim de ciddi kafa karışıklığına yol açtı.

   Sonuç olarak 80’den önceki gibi CHP’yi sol değerlere, sosyal politikalara ve halkçı söyleme yaklaştıran solcuların, sosyalistlerin olumlu etkisi kalktı partinin üstünden. Bu durum, 80 darbesinin yarattığı iklimle birleşerek, özellikle metropollerde çok ciddi bir seviye düşüklüğüne ve çapsızlığa yol açtı. Tabi ki toplumun geneline sirayet eden bu durum her partiyi etkiledi. Ancak CHP çok daha ağır yara aldı. Hem yüzeyselleşti, hem de toplumdan uzaklaştı. Sadece politika üretememekten değil, sevivenin düşmesi ve çapsızlığın artması da halk neznindeki karşılığını azalttı partinin.

   Böylece özellikle metropollerde belediyelerden sağlanan rantın önem kazanması ile de, siyaset toplum için değil, belli kişiler için yapılır hale geldi. Toplumcu düşünceden sıyrılıp bireysel çıkarların ön plana çıkması da, bu çıkarlardan nemalanan kişilerin demokrasiyi askıya alması sonucunu doğurdu. Yani önce “SOSYAL”, ardından da “DEMOKRASİ” gitti CHP’den.

   Ön seçim delegelerinden kurultay delegelerine kadar nasıl belirlendiklerine bakın, partinin üst kadrosunun nasıl oluştuğunu anlarsınız. Aksi taktirde ilçe ve il yönetimlerindeki, belediye başkanlıklarındaki, belediye meclislerindeki, PM deki ve milletvekilliğindeki bazı kişilerin orada nasıl olduklarını ve nasıl barındıklarını açıklayamayız.

   Siyaset son tahlilde, eldeki kaynakların bölüştürülmesi ile ilgilidir. CHP’nin bu bölüştürme işini yapamadığı kesin. Bunun en temel nedenlerinden biri de, bölüşümün geniş kitlelere değil de, belirlenmiş kişilere yapılmasını benimsemiş insanların iş başında olmasıdır. Örneğin CHP İzmir İl Başkanı Ali ENGİN ne demişti hatırlayalım: “Biz bir ekibiz. Kongreyi biz kazandık. Bizim dediğimiz olur. Yıllarca biz nasıl beklediysek onlar da bekleyecek.” Bunları söyleyen kişi Genel Başkanın İzmir’de ki temsilcisi. Partiyi bir arada barış ve huzur içinde tutması gereken kişi. Bu söylem sadece parti suçu değildir, insanlık adına da suç işlenmiştir. Ne için? Büyük A(ğa)lar tarafından kurulan düzenin devamı için. Genel merkez bu söyleninenlere gıkını çıkaramıyor. Neden? Çünkü bu düzen sadece yöresel değil. Çapsızlıktan bahsettik ama, Genel Merkezden de gerekli ilişkileri kurup, düzenin bekası için gerekli kişileri etkileyecek çarkı çevirecek kadar çapları var. Tamam biliyoruz, siz, “sizden olmayanların yaşamasını dahi istemiyorsunuz.” Ama böyle yaklaşmakla kendi yaşama şansınızı kaybediyorsunuz siyaset sahnesinde. Yarın siyasi gücünüz kalmazsa, yaptıklarınızın belki de fazlasını yapacak size o “bekleyecekler” dedikleriniz.

   Bu kurultayda inancım daha da pekişti; bizi yönetenlerin bir çoğu kişisel çıkarlarını her şeyin üstüne koymuş durumda. Temel sorunları ellerindeki gücü bırakmamak. Bunun için de her şeyi yapıyorlar. En alttan en üste kadar. Yerel seçimlerden önce “Belediye Meclisine girmek için her şeyi yaparım” diyen bir kadın vardı. Girdi de Meclise. Merak ediyorum, ne yaparak girdi acaba.

   İnanıyorum ki; PM seçimlerinde sandıktan çıkan sonuçlar değiştirildi. Birleştirme tutanaklarında hile yapıldı. En azından 2-3 kişinin oylarına ekleme yapılarak PM ye girmeleri sağlandı. Hatta bir Milletvekili oylamanın bitmesine yakın, sandığa etki edecek kişilere; “ne yaparsanız yapın, beni PM’ye sokun” dedi. Aynı Milletvekili özellikle bir kişinin de PM’ye girmesini engelledi. Ne garip değil mi; Akp’nin sandıklarda hile yaptığını en çok söyleyen Milletvekili yaptı bunları.

   İşte, CHP’de ki durum, dışarıdan daha farklı değil. Zaten en büyük yanlışı da burada yaptık; sonuçta CHP’lisi de, AKP’lisi de, HDP’lisi de bu toplumdan çıkıyor. Toplumun genel durumu ne ise, üst yapısı da o oluyor. Ama bizler sandık ki, CHP’li demokrattır, eşitlikçidir, dürüsttür, toplumu düşünür, yalan söylemez, hak yemez… eğer CHP’lilerin en azından çoğunlu böyle olsaydı, bu gün Türkiye çok farklı olurdu. Ama maalesef yukarıda saydığımız özellikler azınlıkta…

   Taşra dediğimiz yerlerdeki en azından CHP yöneticileri, ayak oyunlarına, çıkar ilişkilerine daha uzak ve mesafeli. Bu durumun en önemli nedenlerinden biri de, taşradaki feodal ve dar yapının getirdiği toplumsal baskının daha yoğun yaşanması. Sonuçta herkes birbirini tanıyor. Yaptığınız bir yanlışla orada barınmanız çok zorlaşır.

   Özellikle son 4-5 yıldır kendi içinde bir yenilenme ve solculardan daha yoğun bir talep var CHP’ye karşı. Sonuçta bu kadar keskin bir kutuplaşmanın yaşandığı siyasi iklimde genel olarak sol çıkışlar CHP’den daha rahat yapılabilir gibi görünüyor. AKP kendini kemikleştirirken CHP’yi de kemikleştirdi. AKP’nin gücünün azalması ya da parçalanması CHP’yi de parçalayabilir.

   Ancak, CHP’yi bireysel çıkarları için kullanan, her şeyi değersizleştirmiş, bunun için de güçlü bir ağ oluşturmuş kişiler, daha solda ve daha demokrat insanların parti içinde etkin olmamaları için her şeyi yapıyorlar. Zaten CHP’de bu kişilerin elinde, hiçbir şey üretmeden, Atatürk, Laiklik, Cumhuriyet v.s. kavramlarına sarılmış, AKP’nin rüzgarında savrulup duruyor.

   CHP, yıllardır POLİTİKA üretmiyor. Ama hakkını teslim etmek gerekir; çok güzel POLİTİK(AĞ)A lar üretiyor.

   Peki böyle mi gidecek? Bu da gelecek yazının konusu olsun.



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

O gün hayatım değişti

“Bir gün sinemada, film öncesi yayınlanan reklamlarda Utku’yu gördüm. ‘Ne kadar yakışıklı bir kemancı’ dedim. Aradan 3 ay geçti. Orkestrama kemancı arıyorken Utku’nun adı geldi ama ne gel...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

E-sigara pıhtılaşmaya neden oluyor

Özellikle gençler arasında yaygınlaşan elektronik sigaraların normal sigara kadar tehlikeli olduğunu belirten Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Yürütme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Seyhan Us Dülger "Bu cihazlar kalpte ritim bozukluğundan pıhtılaşmaya kadar pek çok ciddi sağlık sorununa yol açıyor" dedi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR