Yukarı
28

Özgür Halıcı

Devlet, Atatürk Ve Chp

06 Kasım, 2014

29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetin ardından, Türkiye Cumhuriyeti olarak anılan devlet, her ne kadar resmi tarihte “YENİ” olarak anlatılsa da, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı niteliğindedir. Gerek kurucu kadro, gerekse alt yapı, son tahlilde Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden devşirilen bir birikimdir. Nasıl ki Osmanlı İmparatorluğu yeni bir devlet olmasına karşın Selçuklu Devleti’nin sosyal, toplumsal, felsefi, ekonomik vs. birikimlerinin üzerine kurulmuşsa, Türkiye Cumhuriyeti de, Osmanlı İmparatorluğu birikimleri üzerine kurulmuştur. Hilafetin ve padişahlığın kaldırılması oldukça önemli olaylardır ancak diğer birçok yapı devralınmıştır.

I. Meşrutiyetin1876 yılında ilanından sonra parlementer sisteme geçen Osmanlı İmparatorluğu, her ne kadar bu gün anladığımız anlamda olmasa da, halka dolaylı olarak yönetime katılma hakkı tanımıştır. I. Meşrutiyetin detaylarına girmeyeceğim, ancak Cumhuriyetin temellerinin atıldığı tarih olarak kabul etmek yanlış olmaz.

Bu kadronun ve alt yapının en büyük sorunu ise, bir taraftan Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan mirası reddedip, diğer taraftan Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem suçlarını devralmış olmasıdır. Ümmet yapısından Ulus Devlet yapısına geçmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devraldığı mirastan ötürü demokratik gelişimini gerçekleştiremediği gibi, örneğin, ulusal burjuvazinin gelişimi adına Varlık Vergisi ve 5-6 Eylül olaylarına giden yolu açmıştır.

Bu yapı, Cumhuriyet rejiminin bir gereği olarak seçimlerle iş başına gelecek bir parti kurmuş, adını da Cumhuriyet Halk Fırkası koymuştur. Daha sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi adını alan bu parti, kendini kurucu olarak görmüş, devletin yaptığı her şeyin resmi dayanağı haline gelmiştir. Bu yüzden de CHP’yi bu günkü anlamıyla bir parti olarak algılamak doğru olmaz. CHP ancak, çok partili sisteme geçilip, iktidarını kaybettikten sonra parti kimliği kazanmaya başlamıştır.

Sorunda burada başlıyor zaten. Devleti sadece Atatürk ve CHP olarak gören zihniyet, Atatürk’ü savunmak adına, o dönemde devletin yaptığı her şeyi savunmak zorunda kaldı. Tabi ki seküler bir yapı kurmaya çalışan Atatürk ve arkadaşları ile, bu yapıya direnen güçlerin çatışmasından kaynaklı sorunlar göz ardı edilemez. Son tahlilde çağdaş bir Türkiye fikrine bu denli direncin olması bile Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan mirasın bir göstergesidir.

Atatürk’e en büyük kötülüğü yapanlar da, tarihsel ve sosyal sürecin devamlılığını algılamadan, salt resmi tarih algısıyla hareket eden ve kendilerine Atatürkçü ya da Kemalist diyen insanlardır.

Devlet,  kurumları, memurları, partileri, bakanları, yöneticileri, kolluk kuvvetleri ve halkıyla bir bütündür. Eğer tek bir kişinin her şeyi belirlediğini ve ya her şeyi yaptırdığını savunursanız, ya O kişiyi diktatör yapmış olursunuz, ya da o dönemde yapılan yanlışları da savunmak zorunda kalırsınız. Aslında devlet, kendini temize çıkarmak adına Atatürk’ü kullanmıştır. Kutsallaştırdığı Atatürk’ü yapılan her şeyin sorumlusu olarak göstermiş, bu sayede de kendi yaptıklarının sorumluluğundan kurtulmaya çalışmıştır.

Tek parti dönemini ve Atatürk’ü bu şekilde savunmak zorunda kalmanın bir sonucu da, Demokrat Parti’yi kuranların doğru düzgün eleştirilememesidir. Demokrat Parti’yi kuranlar, CHP’den ayrılmış, birçoğu da tek parti döneminde yapılanların sorumlusu olan kişilerdir. Bu kişileri eleştirmek, tek parti dönemini eleştirmek olacaktı bir anlamda. Tek parti dönemini eleştirmek ise, CHP ve Atatürk’ü eleştirmek olacaktı. Hatta 5-6 Eylül olayları 1955 yılında Menderes döneminde olmasına karşın, CHP zihniyeti olarak algılanır. Ne kadar hazin…

CHP, devlet hegemonyasından kurtulamasa da, gözünü açıp dışarıya bakmaya, yani parti olmaya, DP iktidarı döneminde başlayabildi.

Ama bir sorun vardı; yıllarca devleti yönettiğini düşünen parti, kuruculuk ve iktidar sürecinin bittiğini anlayamadı. (CHP içinde bu gün bile bu sürecin bittiğini kabul etmeyenler var) En doğru ve en güzel olanı bu kişiler biliyordu. Her şeye üstten karar veriyorlar ve olduruyorlardı. CHP’nin Sol’u sahiplenmesi de bu mihvalde ele alınmalıdır. Nitekim Türkiye’de sol, bir aydın hareketi olarak başlamış ve uzun süre de böyle devam etmiştir. Tabandan gelen taleplerin sonucu olarak oluşmamış bir solun da tabanla, yani halkla bir ilgisinin olmaması da anlaşılabilir bir durumdur.

Hal böyleyken, seçim yoluyla iktidardan uzaklaşmak kolay hazmedilir bir şey değil. Demokrasinin bu şeklini anlayamayan CHP’liler, Devlet eli ile yapılan askeri darbeleri bile savunur duruma gelmiştir.

CHP’nin geçmişte, bir devlet partisi olarak geçirdiği zaman dilimini anlayamayan yapı, tek partili dönemde, devletin yaptığı her suçu da sahiplenmek zorunda kalmıştır. Ancak, suçu kabul ederek değil, inkar ederek.

Bu düşünce şekli hem devletin, hem de diğer partilerin oldukça işine geldi. Belki de en suçlu kişilerin bir araya geldiği partiler, CHP eleştirisi yaparak, hem kendi çıkarlarını devam ettirdiler, hem de CHP eleştirisi üzerinden puan topladılar. Bu partiler devletin asıl unsurları olmasına karşın, devletin suçlarını CHP ve Atatürk’e yıkarak, hem devleti, hem de kendilerini aklamaya çalıştılar.

Ortadaki durum ise şudur; geçmişte işlenen bütün suçları Atatürk ve CHP’yi savunmak adına üstlenen güruh sayesinde AKP gibi bir parti çıktı. Tek parti döneminde devletin işlediği bütün suçları CHP’ ye yükledi. Hatta  iktidar olmadığı zamanlarda işlenen suçlar bile CHP’ye yüklendi. CHP’de bu suçlamalara karşın bırakın sağlam bir savunma yapmayı, nerede ise gıkını dahi çıkaramadı.

Bu durumun açıklanması için bir çok şey söylenebilir. Ben üç tanesine değineceğim;

Birincisi; yukarıda açıklamaya çalıştığım konu. Kısaca; kurucu parti olmanın getirdiği iktidarı korumaya çalışmanın yolunu, o dönemin her şeyini savunmakta buldu CHP’liler. CHP yi savunacağız diye de, devletin her tür yanlışını savundular. Devlet hegemonyasından sıyrılıp bağımsız olunamadığı için de (Bülent Ecevit döneminde denendi, kısmen de başarılı oldu. Ancak Deniz Baykal’ın Fetret Devri sürecinde her şey tepetaklak oldu) halkın partisi olamadı CHP.

İkincisi; bu konularda düşünüp fikir yürütme kapasitesine sahip insan sayısı fazla değil CHP’de. Az sayıda olanlar da etkili olamadı.

Üçüncüsü ise; teoride savunduğu bir çok şeyin, pratikte tersini yaparak halk nezninde güvenilirliğini kaybetmiş olmasıdır.

Bir sonraki yazıda özellikle üçüncü madde üzerinde durup, konuyu İzmir örneği ile bitireceğim.

 



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uykunuzu tam alamıyor musunuz? Daha yaşlı hissetmeniz normal olabilir

Bilim insanları, 1 ay boyunca uykularını tam alan kişilerin oldukları yaştan yaklaşık 6 yaş genç hissettiklerini belirledi. İsveç'teki Karolinska Enstitüsündeki araştırmacılar yeterli uyku almanın ve uykusuzluğun, hissedilen yaşla ilişkisini inceledi. Araştırma kapsamında, 18-70 yaşlarındaki 429 kişiyle yapılan ilk çalışmada, kişilere son bir ay içinde kaç gece uykularından verim alamadıkları ve uykularını tam alamadıkları günlerde kendilerini kaç yaşında hissettikleri soruldu.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR