Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

“Sütten çıkmış ak kaşık” değiliz…

12 Ağustos, 2018

   İnsanoğlu binlerce yıldan beri onlarca medeniyet yaşadığı bu yamuk dörtgenin içine eteklerindeki zenginlikleri döküp gitmiştir. Giderlerken kullandığımız deyimlerde, ezdiğimiz kilimlerin desenlerinde, hayatın farklı renklerinde, yazmaların oyalarında, halk hikâyelerinde, bazen nedenini bilmeden inandığımız batıl inançlarımızda izlerini, kültürlerini bırakmışlardır. O kültür, o izler siliniyor artık. İnsanoğlu yozlaşma evriminden kurtulamadı…

   Erdem sahibi, sevecen ve iyi niyetli bir insan olarak yetişmemiz istenirken, nasıl bir maya çalınmış ki hamurumuza ekşiyip bozulmuşuz!

   "Bana bulaşmayan yılan bin yaşasın" sözünü düstur edinmişiz…

   Adil miyiz, dürüst müyüz, vicdan sahibi miyiz, erdemli miyiz? Sorunun en iyi cevabı hepimiz için “Sütten çıkmış ak kaşık değiliz” olmalı!

   Yozlaşma çağımızın hastalığıdır. Nasıl oldu da geldi buldu insanoğlunu? Belki de insanoğlu yozlaşma hükümranlığını sevdi ve kendini yozlaşmaya adadı!

   Yozlaşma insanın hayatındaki evrim sürecidir ve ekonomiksel olarak iki tanımı vardır;

  1. Zenginin veya devlette yükselecek olanın kendi idealleri ve düşüncelerinden vazgeçip, feyizli ve nüfuzlu kişilerin alanına dâhil olmaktır. Yüksekte olana benzemektir. Yüksekte olana uyumudur.

    2) Fakirin, zenginin veya devletin sunduğuyla idare edebilmesi, yanlışlara tepkisiz kalabilmesi, isyan edip köşesinde oturabilmesi ve yeri geldiğinde devleti de övebilmesidir.

   Yozlaşma bir zayıflık, mental bir beceriksizlik, düzensizliktir. Büyüklerinin açmazlarını miras almış yeni neslin, eski neslinin yenik düştüğü meseleler karşısında ancak yabancılaşarak paçayı kurtarmaya çalışmasıdır. Lümpenleşmesidir. Kısaca yozlaşma kelebek etkisi gibi ufak, fark edilmeyecek bir şekilde başlayıp adeta bir çığa dönüşür. Bütün akıl, mantık, izan, güzellik gibi değerleri yok eder. İnsan doğasının yozlaşmaya yatkınlığı da bu durumun en önemli faktörlerindendir.

   Biz dinamiti insanların parçalara ayrılması işinde kullandık. İnsanları öldürmek, yok etmek için silahlarımızı geliştirdik. Televizyonu insanları eğitmek için değil, uyutmak için kullandık. Aslında biz tarihin her anında yoz yaratıklar olduk.

   Trafikte yol kesen, yol kapan, hiç bir kurala uymamayı marifetten sayan, kendi yaşamından başka hiç bir canlının yaşamına saygısı olmayan insanlarız. Emeğe saygı duymayan, insana yatırım yapmayan, düşünen ve üreten insanlar yerine, her söylenene biat eden, torpille liyakatsiz insanların yükseldiği bir ülke olduk!

   Bu ülke hep mi böyleydi, bu çirkinlikler hangi sokma akıl eğitimle öğretildi bize?
Barbarlık ve uygarlık kimsenin tekelinde değil. Hiç bir ülke, insan hakları, soykırım, kültür emperyalizmi vb. gibi hiç bir konuda bir diğerine ders verecek kadar sütten çıkmış ak kaşık değil. İnsanoğlunun kirli çamaşırı çok!

  Ne yazık ki sürekli yaşam hakkımızı iğfal edenlerle aynı çatıda yaşıyoruz. Hiçbirimiz masum değiliz. Sadece muntazam olarak yozlaştırılıyoruz.
Soru sormanın ve eleştiri kültürünün olmadığı bir yaşamda etrafımızda gezen onlarca duyarsız mikroorganizmanın içinde bir şeyleri yanlış öğrenme ve yanlış eylemlere karışma çağı bu olsa gerek.

   Tabii yozlaşmayı sadece kendi işine geldiği gibi algılayan ama kendisinin ne kadar yoz olduğunu, çıkarcı olduğunu, aklın, mantığın ve gerçek ahlakın her türlüsünden yoksun olduğunu bir türlü idrak edemeyenleri kale almıyorum.

   Haksızlığın ve evrensel ahlaksızlığın toplumca kanıksanmasıdır yozlaşma… Toplumsal değişimde yozlaşmanın yaşandığı durumlar devletin hukuki anlamda güvencesini sağlayamadığı durumlardır.

   Hukuk düzeninin, kural dışı davranışlara müsamaha göstermesi yozlaşmayı pekiştirir ve o toplumun gerçekliği haline getirir.

   İktidar kendisini meşru kılacak yığınları oluştururken bu zehri kitlelere enjekte ederek yozlaştırır. Brazil ve şato karışımı bir dünya bürokrasisinin içinde kayıp bir biçimde karanlığı tarayan bizler kalırız.

   Zihin uyuşukluğuna alışanca da bu yozlaşmanın sistematiği karşısında çaresizliğimiz giderek artar.

   Kitle, yığın, güruh fark etmeksizin; şiddetle, tüketimle ve içi boş rüyalarla büyüyen bir gençlik için omurgası olduğu bir toplumda çıkıp gerçekleri söylemek ne kadar kolay olabilir?

   İsraf toplum için ahlaki bir problem olmaktan çıkmıştır. Eskiden torpille iş kapan kişiler utancından bunu itiraf edemezken, geldiğimiz nokta da torpil yaptırmak bir tür üstünlük belirtisi oldu. Eskiden vergiler harcanırken kılı kırk yaran siyasetçilerin yerine lüks tüketimi devletin itibarından sananlar geldi. Nedense paraları çarçur edenler seçimlerle hep başa getirildi. En demokratik sistem bile, yanlış giden üst üste birkaç şeyin sonucunda yüzde yüz yozlaşmış bir lider doğurabilir. Halkın ezici çoğunluğunun yaşamını namuslu, dürüst emeği ile, alın teri ile bazen de canını vererek kazanmasına rağmen sonuç tepede egemen olan çürüme ve yozlaşmanın halka yansıyan kısmıdır.

   Bir filmin, bir sahnesinde yüksek dereceli devlet görevlisi bir diğerine sert ve heyecanlı bir şekilde şöyle söyler: “en büyük gücümüz ‘yozlaşma’, ne kadar “yoz” olurlarsa o kadar boyun eğerler, o kadar sorgulamazlar, o kadar sürüleşirler.” Hatırlarsınız Rahmetli Özal da “Benim memurum işini bilir” demişti. Böylece yaşam koşullarından bunalmış, geçim sıkıntısı içerisindeki memurlar rüşvet almaya alıştırılmak istenmişti. Bu durumda yozlaşma, ahlaksız davranışın artık kültürel bir fenomen olması ve yadırganmaması anlamına gelir. Memurların rüşvet alması ahlaksızlıktır, ama halkın bunu kabullenmiş olması ve garipsememesi yozlaşmadır. Saf ve naif bir halkı kademe kademe eziyorlar. Ezilen insanların çocukları şahsiyetsizleşiyor… Sonucunda insan onurunun ayaklar altına alındığı bir meselenin ciddiyetine karşı hiçbir şey hissetmeyecek kadar yabancı bir kültür ortaya çıkıyor.

   Bugün içinde yaşadığımız sistemin tamamen ikiyüzlü bir ahlak anlayışının üzerinde yükseldiğini söyleyebiliyorsak ve kimse buna karşı çıkamazsa yozlaşmadan bahsedemeyiz. İnsanı insan yapan değerler aşınmıştır!
Biz her zaman burada ve bu haldeydik. Buna karşı çıkanlar neolitik devrimi örnek gösterip, göçebeyken böyle değildik, yerleşik hayata geçip üretim fazlası ortaya çıkınca bozulduk diyebilir.

   Peki, özünde "kötü, adi, çürük" yanlar barındırmayan bir canlı, neden ve nasıl bir anda bencil ve katil ruhlu oldu?
İnsanlar kültürel emperyalizmin etkisi altında yaşadıkça insan yapan değerlerden uzaklaşıyor. Körelmiş duygular, samimiyetsiz arkadaşlıklar, güvensizlik insan ilişkilerini sekteye uğrattı, sonuçları yozlaşma, uzaklaşma, yalnız kalma, içine dönme şeklinde ortaya çıktı. İnsan değerlerinin yozlaştırıldığı bir toplum da egoist olunursa yozlaşma da olur ve ben diyen bir nesil yetişir.

   Yozlaşmanın eğitimli olup olmamakla da bir ilgisi yoktur. Üniversite mezunu birçok yoz insanımız var. Bazen de yozlaşmamak için yalnızlaşırız!

   Para eşittir güç yanılsamasındayız! Teknolojiyi de bilinçsizce kullanınca iletişim de, güven de, vicdanda, samimiyet de kalmıyor. En kötüsü de değerlerimizi kaybettiğimizin farkında değiliz. Akıllı telefonlarla, akılsız insanlara dönüştük.

   İnsan, milyonlarca insanı katletti! Hangi din ve ahlak ilkeleri, insanların birbirlerine vahşi hayvanlar gibi davranmasını engelleyebildi?

   Mutlak güç, mutlak yozluğa dönüşerek, her şeyimizin içine girdi. Hiçbir şeyin önemi yok artık!

   Yozlaşan gidişatımızda, insan nesli sonunu kendi yarattığı tarihin çöplüğüne gömecektir!



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Demet Akalın'ın başı kiracısıyla dertte

Ünlü şarkıcı Demet Akalın, evinde 5 bin TL kiraya oturan kiracısıyla yaşadığı sorun nedeniyle isyan etti. Akalın, kiracısının 'Programda benden bahsetti, zam yapacaktım vazgeçtim' demesin...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Siyah nokta neden olur, temizleme nasıl yapılır?

Siyah nokta, cilt foliküllerinin tıkanması sonucu oluşuyor. Kötü bir görünümün yanı sıra temizlikten uzak bir görüntüye neden olan siyah noktaları temizlemek için cildini günde en az iki kez temizleyerek gözeneklerini açık tutabilir, cildin yağ ve kirlerden arınmış olması siyah noktaların oluşumunu azaltabilirsiniz.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR