Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

“Herkes kendine Müslüman!”

02 Kasım, 2019

Her inanca saygım vardır! “Kendine Müslüman!” olanlara değil…

Yıl 2015! Anayasal çalışma hakkım olan kamu görevime dönüş sürecimle ilgili mücadele içindeyim. Torpilim yok! Bakanlıkların hepsine ve Anayasa mahkemesi başkanı, kamu denetçiliği kurumuna kadar başvuru yaptım ve ret cevabı aldım. Çok enteresan ve utanç verici diyolaglar yaşadım… En sonunda İzmir Başbakanlık binasına gittim ve yetkiliyle görüşmek istediğimi belirttim. Yetkili bana ilk olarak  “Aydan hanım AK Parti için ne yaptınız?" diye sordu…

  • “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve anayasal çalışma hakkım olan kamu görevime geri dönmek istiyorum” dedim.

Torpilim olmayınca, AKP’ye de çalışmayınca torpilli takdir hakkımı vermediler!

İktidar akraba, eş, dost, ahbap atamaları, imtiyaz ve torpil sistemi ile yandaşlarına, partizanlara çalışıyor.  Ben kim oluyorum ki? Atatürkçü, sosyal demokrat kadınları istemez onlar… Liyakatli olsam ne yazar! Anayasal çalışma hakkımı gasp ettiler. Partizanlığa dönüşen devlet kademeleri kişisel çıkarları uğruna ülkeme hizmetimi engelledi! Yazıklar olsun.

Sonuç olarak, iktidar kendisinden olmayana kapalı ve “kendine Müslüman!”

Üniversiteleri, devlet kadrolarını liyakatsizlerle doldurarak gelişmiş ülkeler seviyesine gelemeyiz!

Özgür düşüncenin önünün açıldığı, demokrasi ve adalet sistemi konusunda mesafeler kat ederken, gelişmiş ülkelerde bilim ve teknolojik alanda sınırsız üretimler gerçekleşirken biz hala ‘medrese nostaljisi’ ve ‘şanlı tarih’ övünmeleri ile hukukun etrafından dolaşarak, vakit kaybetmeye devam ediyoruz.

Özgür düşüncenin önünü kapatan, evrensel normlarda bir hukuk sistemi inşa edemeyen toplumlar her zaman dışarıdan gelecek manipülasyonlara da, toplumsal kaosa da açık demektir.

Avrupa sanayi toplumunu yaratacak bir zihniyet devrimini gerçekleştirirken, demokrasinin, hukukun olmadığı, dünya çapında insanlar yetiştirmek yerine bu insanları ülkeden kaçıran kendine Müslüman bir zihniyetle dünyayı okumak mümkün olamaz.

Hapishaneler düşünce "suçlularıyla" doldurulmaya çalışılırken, bu sistemle Türkiye kaç yüzyıl ileriye gidebilir ki?

Yapmamız gereken son derece açık; kendi hatalarımızı gözden geçirerek bilim, ekonomi, özgürlük ve hukuk alanında liyakat esasına dayalı bir sistem inşa etmektir.

Rivayete göre ünlü müzik adamı Cat Stevens, İslam’la müşerref olup adını Yusuf İslam olarak değiştirdikten bir zaman sonra, içinde Türkiye’nin de olduğu birkaç Müslüman ülkeyi gezer ve Müslümanların hal-i pür melalini görüp şöyle bir serzenişte bulunur: “iyi ki Müslümanların halini görmeden Müslüman olmuşum!” Demek ki ‘sözde Müslümanlar’ icraatlarında ve halka reva gördükleri yaşam şartlarında sadece ‘kendine Müslüman’ boyutundan öteye gidememişler…

Farklı siyasi görüşlerde olsak da kişisel ve zümresel çıkarlardan arınmış bir şekilde ortak yaşam alanımızda, eşit yaşam koşullarında kaynaklarımızı eşit paylaşmayı beceremedik.

Haklarımızın peşinde birlikte yürümeyi ve birbirimize destek verme kültürünü içselleştirmedik. 

Toplum geneline zararı dokunan ve olumsuz yönde etkilediği ispat edilen olayların yanlış olduğunu kabul etme erdemini göstermedik.

Ortak acılarımız olmadığı gibi ortak sevinçlerimizi de yok ettiler. Çünkü onlar için ya biz, ya da “diğerleri” vardır.

Sevinçlere, başarılara ortak olmayız, acı ve üzüntülerimize ortak olmalarını bekleriz. Benciliz!  “Herkes kendine Müslüman” ifadesindeki gibi bizim veya bizim “tuttuğumuz” tarafın başına gelene ya feveran ederiz ya da seviniriz! Karşı tarafın ne üzüntüsüne ne de sevincine saygı duyar. çirkinleşir, kötüleşiriz…

Memleketin nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde olduğunu ve neden bu kadar dağılıp, parçalandığını “kendine Müslüman” ifadesinden anlamak mümkün.

Sevgisizlik ve saygı zafiyeti sadece tutulan takım taraftarlığı boyutunda değil, iktidar bölgeler, okullar, kurumlar, meslektaşlar, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler arasında nefreti, ayrıştırıcılığı tetikleyerek, “bir kaşık suda boğma” aşamasına getirdi toplumu...

Vatandaş birbiri ile ne sağlıklı ne de saygılı bir iletişim kurabiliyor. Ne de birbirine karşı toleranslı ve düzeyli bir yaklaşım sergileyebiliyor.
Çirkinliğe ve kokuşmuşluğun modeli 1974 yılından itibaren kökünde alın teri olmadan elde edilmiş haksız kazancı, partizanlığı, adam kayırmacılığı, ganimetçiliği, emek hırsızlığını, ötekileştirmeyi, vatan haini ilan etmeyi, memlekette başkasına yaşam hakkı tanımamayı savunan ve bunu kendilerine hedef edinen kişiler ve siyasi oluşumlar sayesinde yerleşti…

Siyasilerin ağzından “yapamadıkları icraatlar” için duyduğumuz “inşallah, maşallah, kısmet, Allahın izniyle” gibi kelimeler ülkemiz için neyin cevabı ve çözümü olmuştur?

Demokrasiye ters, ırkçı ve zaman zaman “ben yaptım oldu” yasalarını hayata geçirdiler. İnsan haklarına aykırı binlerce icraatı hala hukuksuzca yapmaya devam ediyorlar. Biat anlayışıyla yapılan siyaset Müslümanlık dinine göre günah işlemek değil midir?

İktidara dürüst, halka eşit yaklaşan, hakka saygılı, hukuka saygılı, merhametli, vicdanlı, ahlaklı, sevgi dolu, çalışkan, üretken, sözü, özü doğru, sözüne sadık, adil, vakur, kibar, alçak gönüllü, halkın hizmetinde, vefalı, düşünceli, güvenilir, şeffaf, kültürlü ve dini bütündür diyebilir miyiz?

Her insanın inanç konusu bizzat ‘en üst merci’ tarafından özgür bırakıldığına göre; milletin düşüncesini ve yaşam şeklini yargılamak için sen kimsin yahu?

Fakirlik, yoksulluk, terör, sefalet diz boyu! Sadece ekonomik alanda değil, eğitimde, sağlıkta, hukukta gelişen ülkelerle kıyaslanamayacak kadar gerilere düştük. Mahallenin sümüklü ufaklığı olduk, itilip kakılıyoruz!



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

İbrahim Tatlıses oğluna ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı

Oğlu Ahmet Tatlıses ve torunu Mert Tatlıses ile davalık olmasıyla gündeme gelen İbrahim Tatlıses miras açıklaması yaptı. İbrahim Tatlıses ‘Aramızda Kalmasın’ isimli magazin programına gön...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyarı: Grip deyip geçmeyin

Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, "Grip deyip geçmemek gerek. Hafif de olsa altta yatan, eşlik eden hastalığı olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve gerekli önlemeleri zamanında alması gerekiyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, ilkbahar gelinceye kadar sonbahar ve kış aylarında en çok influenza vakalarıyla karşılaşıldığını söyledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR