Yukarı
40

Elfin Tataroğlu

Son durak: Türkiye

26 Ağustos, 2016

   Ortadoğu’da bitmek bilmeyen savaşlar, yeniden kurulan ittifaklar, menfaatler ve medeniyetler çatışması, Batı’ya sıçramış ve artık küresel tehdit haline gelmiş radikal dinci terör örgütü saldırıları sadece Türkiye’nin değil dünyadaki tüm ülkelerin yeni bir siyasi vizyona ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Eğer ki insani değerler hızla tükeniyorsa, terör hızla yayılıyor, iç savaşlar tüm ülkeleri ekonomik, sosyal, siyasi açıdan etkiliyorsa bunda Doğu’nun da Batı’nın da özeleştirisini yapıp “Nerede hata yaptık?” sorusunu kendine sorması gerekiyor.

   Öz olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden bir aydınlanmaya, Batı’nın ise yeniden bir Rönesans’a ihtiyaç duyduğu söylenilebilir. Ortadoğu için durum biraz daha karışık ve tarihi mirasından ötürü çözüm biraz daha zor… Ortak bir formül geliştirmek gerekirse; ağırlıklı olarak Ortadoğu’yu ama aynı zamanda küreselleşmiş terör tehdidiyle dünyayı esir alan etnikçi, mezhepçi kimlik siyasetinin girdabından kurtulmadıkça, ülkeler arası dostluk ilişkileri yeniden inşa edilmedikçe, ülkemizde ve Ortadoğu’da demokrasi tam anlamıyla vücud bulmadıkça ve emperyalizm elini bu coğrafyadan çekmedikçe rahat bir nefes almamız mümkün görünmüyor.

   Türkiye’de geldiğimiz noktada içinde bulunduğu kaos ortamının gerekçelerini 3 boyutta ele almamız mümkün:

   1) Son 14 yılda hükümetin dış ilişkilerde, dostluk, barış ve elbette milli menfaatlere dayalı bir devlet politikasını tam olarak oturtamamış olması ve kişilere bağlı değişken, dönemsel ve yalnızlaştırıcı (stratejik derinlik) bir yolu, iç politikada ise ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı kimlik siyasetine dayalı siyaseti tercih etmiş olması,

   2) Bir parçası haline geldiğimiz Ortadoğu üzerinde, uzun yıllardır emperyal devletler tarafından yapılan mikro milliyetçi ve etnikçi küçük ve güçsüz devletçikler üzerine kurulu planların ülkemiz üzerinde de uygulanmaya çalışılması.

   3) Laiklikten hızla uzaklaşılması.

   Bu açıdan baktığımızda hükümetin izlediği yanlış dış politika, eş başkanı olduğumuz Büyük Ortadoğu Projesi, laik rejimden hızla uzaklaşmamız bugün ülkemizi Ortadoğu’nun kanlı hesaplaşmalarının bir parçası haline getirdi. Elbetteki Ortadoğu üzerinde yıllardır emperyal devletlerin çeşitli hedefleri olduğunu biliyoruz. ABD Eski Dışişleri Bakanı  ve Başkan Nixon’un ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış olan stratejist Henry Kissinger’ın “Dünya Düzeni” adlı kitabındaki o ünlü vecizesi durumu özetliyor: “Control oil and you control nations; control food and you control the people” yani “petrole hakim olursan ülkelere hakim olursun, gıdaya hakim olursan insana hakim olursun”…

   Bir yanda emperyal devletlerin doğal kaynakları yönetme arzusu, diğer tarafta da Avrasya’da egemenlik kurma arzusu… Bunlar yıllardır bilinen gerçekler ve bugüne uzanan yolculuğu Sovyetler Birliği’nin ve Yugoslavya’nın dağılmasından bağımsız düşünmek elbette mümkün değil.

   Bugüne gelecek olursak; Türkiye’nin bugününü anlamak için sadece son 14 yıla bakmak eksik olur. Yani Türkiye’nin bugününü anlamak için sadece düne bakmak yeterli değildir. 40 yıl evveline dönmek gerekir; 1978 Maraş katliamındaki karanlık odaklara, 1980 darbesi öncesinde Doğu ve Güneydoğu’da CHP çatısı altında siyaset yapan Kürtlerin kırılma noktasına yani Diyarbakır cezaevi günlerine gitmek gerekir.

   Bu da yetmez; Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Turan Dursun, Necip Hablemitoğlu cinayetlerinin faillerine gitmek gerekir. Yakın tarihe gelirsek; üst kimlik-alt kimlik tartışmalarına gitmek gerekir. 2013’de “İslam bayrağı altında kardeşlik” diyerek Ortadoğu planlarına ortak olan PKK terör örgütünün işbirlikçilerine, ülkemizde yıllar boyu isim değiştirerek aynı vazife için yani rejimi değiştirmek, şeriatı getirmek için katliamlar yapan IŞİD ve benzeri radikal dinci terör örgütlerinin kurucularına gitmek gerekir. Yani kısaca bu topraklarda yıllardır Alevileri, Kürtleri,laikliği savunan aydınları hedef alan karanlık odaklara gitmek gerekir.

   Bu bağlamda baktığımızda, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Artvin Şavşat’ta uğradığı silahlı saldırının failleri, 15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişimini, geçmişte yaşanan katliamları, suikastleri planlayanların, Türkiye’de bir kaos ortamı yaratmak isteyenlerin kılık ve kimlik değiştirmiş bugünkü uzantıları, işbirlikçileridir.

   Bugünden sonra yapmamız gereken ise, ivedilikle ayrıştırıcı her türlü kimlik siyasetini reddederek tam demokrasiyi oturtmak, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini yeniden inşa etmek, dış politikada ilişkilerimizi yeniden örmek, hem güzel ülkemize hem birbirimize daha sıkı sarılmak ve en önemlisi emperyalizme karşı birlikte mücadele etmektir.

   İster adına Arap Baharı diyelim, isterseniz  “böl-parçala- yönet” ya da işgal girişimi; Son durak Türkiye’dir. Bunu görmemiz lazım. Başka çare yok…

   Elfin Tataroğlu

   Ağustos, 2016

        İzmir

 



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


Yazarın diğer yazıları

SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

İbrahim Tatlıses oğluna ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı

Oğlu Ahmet Tatlıses ve torunu Mert Tatlıses ile davalık olmasıyla gündeme gelen İbrahim Tatlıses miras açıklaması yaptı. İbrahim Tatlıses ‘Aramızda Kalmasın’ isimli magazin programına gön...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyarı: Grip deyip geçmeyin

Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, "Grip deyip geçmemek gerek. Hafif de olsa altta yatan, eşlik eden hastalığı olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve gerekli önlemeleri zamanında alması gerekiyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, ilkbahar gelinceye kadar sonbahar ve kış aylarında en çok influenza vakalarıyla karşılaşıldığını söyledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR