Yukarı
103612

NATO Türkiye'yi de 'koruyacak'!

05 Eylül 2012 11:10

NATO Genel Sekreteri Rasmussen, dün yaptığı açıklamada Suriye’ye bir askeri müdahale düşünmediklerini, ancak üye ülke olarak Türkiye’yi koruyacaklarını ve savunacaklarını söyledi. Oysa NATO koruyuculuktan çok, kanlı savaşlarla bilinen bir örgüt.

Suriye’ye yönelik askeri müdahale senaryoları kafaları karıştırmaya devam ediyor. Özellikle Türkiye üzerinden yürütülen temaslarla, bir askeri müdahalenin hazırlıklarının yapıldığı görülüyor. Ancak müdahalenin zamanlaması konusundaki beklentiler değişkenlik gösteriyor.

ABD Suriye krizinin derinleştirilmesi için her türlü çabayı göstermekle birlikte, askeri müdahale seçeneğini bir süre daha bekletmek taraftarı olduğunu bir süredir dillendiriyor. BM ve NATO da ABD’nin planları doğrultusunda hareket ediyor ve ABD’nin zamanlamasına uygun bir biçimde davranacağını belli ediyor.

Türkiye ise, “Arap baharı” dalgasından beklediği nemayı alamadığını düşündüğü için, Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalenin olabildiğince hızlı bir biçimde gerçekleştirilmesine uğraşıyor. Bunda Türkiye’nin koç başı olduğu bir askeri müdahaleden fazlaca nemalanma ihtimali kadar, Suriye krizinin zaman geçtikçe bir iç politika sorunu haline dönmesinin de payı bulunuyor. Yani Türkiye ateşten almayı kabul ettiği kestanelerin daha fazla ısınmamasını istiyor.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in açıklamaları, bu koşullar içerisinde Türkiye’ye bir destek olarak görülse bile, zamanlama konusunda iplerin ABD’nin elinde olduğunu ve NATO’nun da bu planların dışına çıkmayacağını bir kez daha ifade etmiş oluyor. Rasmussen, Suriye’ye askeri müdahale gibi bir planları olmadığını, ancak NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye’yi korumak ve savunmak konusunda ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını söylüyor. Yani kestaneler çok fazla ısınsa da Türkiye’nin endişe etmemesini, NATO’nun yardımcı olacağını ima ediyor.

NATO’nun “yardımları”
Rasmussen’in açıklamasında dikkat çeken “yardım” imaları, aslında tam da NATO’nun misyonunu ortaya sermekte. Şimdiye kadar ABD’nin vurucu gücü olarak büyük roller üstlenmiş olan NATO, emperyalizmin bölgesel planlarının hem planlama hem de uygulama aşamalarında en önemli araçlarından biri.

Yakın tarihte Yugoslavya, Kosova, Afganistan, Irak ve Libya’da askeri müdahelenin planlayıcısı ve uygulayıcısı olan NATO, geride bıraktığı hiçbir ülkede ise huzur ve barış ortamı sağlayamadı. Kuşkusuz NATO’nun misyonunun bu olmadığı söylenebilir, ancak müdahalelerin en önemli gerekçelerini çatışmaları durdurup barışı sağlamak ve ülke içerisindeki dengeyi korumak gibi nedenler oluşturuyordu.

NATO müdahalesinin konusu olan ülkelerde, yıllarca süren ve kimilerinde hala devam eden ulusal ve mezhepsel düşmanlıklar gözlendi. Yıllarca birlikte yaşayabilmiş Yugoslavya halkları, ABD ve NATO stratejisiyle birbirlerine düşman edildi ve son derece kanlı bir iç savaşa sürüklendi. Dağılan Yugoslavya’nın ardından ülkeye huzurun geldiğini ve etnik-dinsel gruplar arasındaki uzlaşmazlıkların çözüldüğünü söylemek ise mümkün değil.

11 Eylül saldırılarından sonra işgal edilen Afganistan’ın durumu da farklı değil. 10 yılı aşkın işgalin ardından, harabeye dönüşmüş ve mutlak derecede yoksullaştırılmış bir ülke haline gelen Afganistan’da binlerce sivil NATO bombardımanı altında hayatını kaybetti. NATO birliklerinin saldırıları sonucu meydana gelen sivil ölümlerinin devam ettiği ülkede, ABD ve NATO birlikleri çekilse de iç çatışmaların sona ermeyeceği söyleniyor.

“Irak halkını özgürleştirmek” olarak pazarlanan müdahale ise, NATO stratejisinin en açık gösterilerinden biri oldu. Saddam Hüseyin’in devrilmesi sürecindeki savaşta, şehir merkezleri ve sivil alanların yoğun bombardımana tabi tutulduğu, ABD ve NATO birliklerindeki askerlerin birçok Iraklıya işkence yaptığı ve savaş suçu kapsamına girecek uygulamaların yaygınca kullanıldığı bilinmesine rağmen, NATO’nun müdahalesinin “Irak’ı özgürleştirdiği” söylendi. Irak, ABD ve NATO birliklerinin çekilmesinin ardından, iç savaş ve mezhep çatışmalarıyla yaşayan bir ülke haline geldi.

En son örneğini Libya’da izlediğimiz NATO müdahalesi ise, en gayrimeşru ve en keyfi askeri işgal hareketlerinden bir tanesi oldu. Terör örgütü listesinde tuttuğu El Kaide’yi Libya’da cepheye süren NATO, Libya ordusu ile islamcı militanlar arasındaki savaşı, rejimin sivillere saldırısı olarak değerlendirip hızla ve sert bir biçimde Libya müdahalesini yürürlüğe koydu. NATO müdahalesinin bitmesinin ardından şu anda Libya, Afganistan ya da Irak’tan farklı bir konumda değil.

“Koruma Sorumluluğu” ne işe yarıyor?
Özellikle Libya operasyonunda çokça dile getirilen Koruma Sorumluluğu tezi, aslında 10 yıldan fazla bir süredir BM gündeminde olan bir konu. Özetle silahlı çatışmaların arasında mahsur kalan sivillerin korunması amacıyla askeri bir müdahale gerçekleştirmek anlamına gelen Koruma Sorumluluğu, hem sivilleri korumak dışında bir yayılıma sahip olmaması, hem de “en son çare” olarak uygulanması zorunluluğuyla tanımlanıyor.

Oysa Libya’da gerçekleşenler her iki boyutuyla da Koruma Sorumluluğu ilkesiyle bağdaşır değil. Öncelikle, Libya’da gerçekleşen çatışmaların taraflarından birini silahlandırılmış ve ABD tarafından desteklenen militanlar oluşturuyor. Üstelik Kaddafi rejiminin sivil halka yönelik katliamlarda bulunduğu iddiaları da, aradan geçen onca zamana rağmen hala kanıtlanabilmiş değil. Dolayısıyla, Koruma Sorumluluğu çerçevesinde gerekçelendirilen askeri işgal, esasında Libya’da ve bölgede inşa edilmek istenen yeni rejimlerin önünü açmak amacını taşıyordu.

Üstelik uluslararası anlaşmalar nezdinde savaş suçu sayılan sivillerin öldürülmesi, hastane, okul gibi sivil mekanların tahrip edilmesi gibi ilkeler de Libya’da uygulanmadı. NATO bombardımanlarında kaç sivilin öldüğü konusunda hala bir rakam bildirilmezken, saldırılar sonucu hasar gören içme suyu kaynakları, sivil yerleşim yerleri, hastaneler, okullar, gıda siloları gibi tesisler de medyada bolca yer buldu.

Son aylarda tırmanan Suriye geriliminde de emperyalistlerin stratejisi, Koruma Sorumluluğu tezine dayandırılmaya çalışılıyor. Rusya ve Çin’in vetolarıyla giderek zorlaşsa da, ABD ve NATO, Suriye’de sivillere yönelik saldırılar olduğunu, bu saldırıların durdurmak için “uluslararası toplum”un harekete geçmesi gerektiğini ifade ediyor. Türkiye’nin de sık sık dile getirdiği Koruma Sorumluluğu ilkesi, bu seferde Suriye işgalinin gerekçesi haline getirilmeye çalışılıyor.

Üstelik Suriye’de yaşanan çatışmaların Esad rejimi ile Suriye halkı arasında değil de rejim ile ABD’nin paralı askerleri, Afgan, Çeçen, Suudi ve Libyalı El Kaide militanları arasında olduğu; onlarca sivilin öldüğü ve Suriye ordusunun suçlandığı birçok katliamın muhalifler tarafından yapıldığı; Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin ve ABD başta olmak üzere batılı devletlerin her türlü imkanı sunarak bu silahlı çeteleri beslediği bilinmekteyken.

Bu anlamda, NATO’nun dile getirdiği Koruma Sorumluluğu ilkesi, başka ülkelere saldırmanın bir aracı ve mazereti olarak kullanılıyor. Dünya çapında katliamlara ve savaşlara imza atan bir cinayet şebekesi olarak NATO’nun, halkları koruma sorumluluğuyla hareket edeceği ise sürekli tekrarlanan koca bir yalan. Dolayısıyla, "koruma görevi"ni üstlenen NATO, aslında kendisinden korunulması gereken en kanlı teşkilat. NATO’nun halkları koruması değil, hakların NATO’dan korunması gerekmektedir.(soL - Haber Merkezi)



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


Diğer Haberler

Rusya: Kursk Harekatı boyunca 56 sivil öldü

Rusya, Ukrayna ordusunun Kursk bölgesinde 7 haftadır sürdürdüğü saldırılar sonucu 56 sivilin öldüğünü açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Ku...

Erdoğan, New York'ta Yunanistan Başbakanı ile görüşecek

Yunanistan hükümet sözcüsü, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis'in Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu kapsamında yarın New York'ta ikili görüşm...


Hollanda'da 223 gün sonra kurulan aşırı sağcı hükümet sallantıda

Hollanda'da 22 Kasım 2023'te yapılan genel seçimden 223 gün sonra kurulan aşırı sağ-merkez sağ koalisyon hükümeti, önceki hükümetin istifasına neden olan mülteci kriziyle mücadelede ciddi...

İran’da maden faciası: 52 ölü

İran’ın doğusundaki Güney Horasan eyaletindeki bir kömür madeninde önceki gece metan gazı patlaması meydana geldi. Tebes ilçesindeki kömür madeninin iki bloğunda gerçekleşen patlamada 52 ...


Aşırı sağcılar Almanya Brandenburg'da ikinci oldu

Almanya'nın Brandenburg eyalet seçimlerini SPD kazandı, aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) yüzde 29,2 oy alarak ikinci parti konumuna yükseldi. Almanya'nın doğu eyaletlerin...

Rekor yağışların yol açtığı sellerde 6 kişi hayatını kaybetti

Japonya'da bu senenin başında bölgeyi yerle bir eden depremin yaralarını hâlâ sarmaya çalışan Wajima ve Suzu kentleri, cumartesi günü başlayıp pazartesi günü öğlene kadar devam eden selde...


Orta Doğu'da tansiyon yükselirken İran yeni silahlarını ortaya çıkardı

İran'da "Kutsal Savunma Haftası" olarak adlandırılan İran-Irak savaşının başlangıcının 44'üncü yıl dönümü dolayısıyla başkent Tahran'da, 1979 yılında gerçekleşen devrimin lideri Humeyni'n...

İsrail'in Beyrut'taki saldırısında çok sayıda Hizbullah üyesi öldü

Hizbullah, İsrail'in dünkü saldırıları sırasında hayatını kaybedenlerin isimlerini açıkladı. Açıklamada, ölenler arasında 2024'ün başına dek Rıdvan Gücü'ne komutanlık eden ve son dönemde ...


Siber saldırıyla Lübnan halkı sindirilmek isteniyor

Lübnan’a kara harekâtını gündemine alan İsrail, siber saldırı taktikleriyle Hizbullah’ın uzun vadede daha büyük bir tehdit oluşturmasını engellemeyi ve bölgede İran’ın gücünü sınırlamayı ...

SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Şükrü Özyıldız'ın sevgilisi Sibil Çetinkaya sosyal medyayı salladı

Sima Tarkan ile Mark Başoğlu Venedik'te 2 gün 2 gece süren İtalyan düğünü ile evlendi. Tüm sosyete Venedik'e gitti. Düğünde oyuncu Şükrü Özyıldız ile sevgilisi Sibil Çetinkaya da vardı. D...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Duş almak için en uygun zaman: Sabah mı, akşam mı? Uzmanı açıkladı

Sabah güne zinde başlamak için mi yoksa akşam yorgunluğunu atmak için mi duş alıyorsunuz? Bu, uzun yıllardır süregelen ve bir türlü kesin bir sonuç bulunamayan bir tartışma konusu. Peki, sabah mı ,akşam mı duş almalı? Uzmanı açıkladı.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR