Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

Hukuk Devleti mi, Polis Devleti mi?

23 Temmuz, 2011

Türkiye’de neler oluyor?
Yargının işleyişi ve hukuk tartışılıyor! Yargıda vesayet tartışmaları bütün iktidar dönemlerinde gündemin en önemli konusu olmuştur. Türkiye’nin “hukuk devleti” olma durumu sürekli tartışma yaratmaktadır… Neden?
Demokratikleşme süreci darbelerlerle sakatlanmış ve 12 Eylül dönemi ve sonrasında Türkiye de ciddi bir hukuk katliamı dönemi yaşanmaya başlamıştır.
Bugünlere geldiğimizde ise Ergenekon davası süreci ile hukuk ve temel insan hakları devre dışı bırakılarak yargıda tam bir vesayet ve polis hükümdarlığı yaratılmıştır. İktidara muhalif olanların en basit/sıradan protestoları dahi şiddete maruz kalarak, bastırılmaya çalışılmıştır. Korku imparatorluğun temelleri halk üzerinde atılmaya başlanmıştır.
Yumurta atan gençlerden, parasız eğitim için pankart açan gençlere kadar hepsi örgüt üyesi olarak nitelendirilmiş ve hapishanelerin “düşünce ve kitap suçluları “ polis ve yandaş medyanında işbirliği ile yargı önüne çıkamadan, “suçlu” ilan edilmiştir.
Özel yaşamlar, telefon konuşmaları her şey herkesin elinde koz olarak kullanılan baskı ve tehdit unsuru haline getirilmiştir.
Aynı süreç “şike” operasyonunda da sergileniyor. Polis bilgi sızdırıyor ve herkes suçlu ilan ediliyor! Tam bir psikolojik harp süreci…
Türkiye’de yaşanan sahtekârlıklar, rezilliklerden tüm dünya haberdar edilirken, “temiz bir toplum” için tüm alanlarda şeffaf ve denetlenebilirlik ölçüsü “adilane” uygulanıyor mu, yoksa “ölçüyü” kaçırıyor muyuz?
Şeffaf
toplum!
Bu ilke çok önemlidir.
Kime göre, neye göre!
Bu operasyonların gözaltı ve tutuklanma sürecinde yaşatılan uygulamalar hukuka ve insan haklarına uygun mu? Türkiye Cumhuriyeti “Sosyal Hukuk Devletine” bu uygulamalar yakışıyor mu? Hiç kimse, keyfi bir şekilde baştan suçlu ilan edilemez, edilmemelidir…
Hiç kimse, kişilik hakları yok sayılarak hukuk dışı uygulamalara, kişiliğini kırıcı davranışlara maruz bırakılamaz. Hukuk ve adalet herkes içindir… Temizleyeyim derken, kirlilerini örtbas etmeye çalışanlar mı var! Kimlerin önü açılmaya çalışılıyor?
Hukuk devleti, kimin neyi ne zaman ve hangi yasaya göre yapacağını karara bağlayan, sadece bununla da kalmayan aynı zamanda denetleyen, sorumlulukları ön plana çıkaran, gerektiğinde devletin kendisi de suç işlese bunu ört bas etmeyip yargı yolunu açık tutan devlettir.

Varlığının nedenini insanların huzur ve mutluluğunu sağlamakta bulan, amacı insan hak ve hürriyetlerini güvence altına almak ve bunları geliştirmek olan, yönetilenlerin haklarını aramalarının önündeki tüm kısıtlamaları kaldıran, demokratik, eşit ve adaletli bir düzen içerisinde otoriteyi insanların özgürlüğü lehine sınırlandıran, hukukla ve hukukun genel ilkeleriyle bağlı olan devlete “Hukuk Devleti” denir…
Anayasa Mahkemesinin bir kararında belirtildiğine göre, “Sosyal hukuk devleti insan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ile toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan çalışanların insanca yaşamasını ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler olarak, çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve milli gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirleri alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu, devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlettir.
Polis Devletinin özelliği ise, yönetimin hukuk kurallarına bağlı olmaması, güç ve yetkilerinin taktire dayanması, yargısal denetimin uygulanmamasıdır. Bu durum sınırsız güçlerle donatılmış devlet gücünün “keyfiliğe” kaymasına neden olmuştur.
Peki bu durumda “Hukuk Devletinin” gerekleri uygulanabiliyor mu? Temel hak ve özgürlüklerin anayasa ile güvence altına alınması gerekiyor.
Rejimle ilgili sergilenen fikir mücadelelerine baktığımızda “yargısız infaz” uygulamaları içinde bir polis devletine doğru gidişatın sinyalleri verilmeye mi çalışılıyor?



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Hadise: Kalbim Mardin'de kaldı

Şarkıcı Hadise, Mardin ziyaretinde çekildiği kareleri sosyal medya hesabında paylaştı. Seda Bakan ve Şükrü Özyıldız ile başrollerini paylaştığı 'Esas Oğlan' dizisiyle ilk kez oyunculuk de...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Türkiye’de her 30 kişiden 1’i diyabet olduğunu bilmiyor!

Dahiliye Uzmanları Derneği’nin (DAHUDER) Türkiye genelinde yaptığı tarama çalışmasında her 30 kişiden 1’inin diyabet hastası olduğunu bilmediği ortaya çıktı. Diyabet farkındalığının düşük olması, tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek riskler taşıyor.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR