Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

Konuşan Duvarlar

02 Ocak, 2025

   İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İYTE Bilgelik Akademisine katılmam yolumu bu sefer konuşan duvarların önünde renklerle dans eden, bir kadın sanatçıyla kesiştirdi!

   Kadın estetiğinde yaratıcılığını üretime dönüştüren resim sanatçısı Sibel Şentürk ile, çocuklara ve gençlere adanmış eğitimciliğini sanat yolculuğunu, sanatsal dokunuşlarındaki farklı bakış açısı kazandırdığı mekânlarını, atölye çalışmalarını, uygulamalarını ve hikâyelerini konuştuk…

   

   Sanatının hayat bulduğu mekânlardan biri olan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İYTE de zeminler, duvarlar, dokunabileceği, ulaşabileceği her yer Sibel Şentürk'ün fırçasıyla canlanıyor. Rektör Prof. Dr. Yusuf Baran’ın sanata verdiği destek sayesinde güzelleşen İYTE kampüste resim sanatçısı Sibel Şentürk'ün emeği büyük…

Baktığınız her yerde bir kadının yaratıcı gücü ile karşılaşıyorsunuz! Duvarlarda, kapılarda, zeminlerde kadın ruhu ile işlenmiş karakterler ve desenler sanki bana “Sanat her yerde” sözünü anımsatıyor! Ruhu özgür olanın sanatı İYTE de hayat bulmuş.

Yaptığı çalışmalarla sanatseverlerin beğenisini kazanan resim sanatçısı Sibel Şentürk ile resim sanatına kattığı farklı teknikleri, farklı yaklaşımlarını ve duygularını konuşacağız.

A.Tuncayengin: Yaratıcılığın, bakış açısının ve üretimin merkezindeki bir kadınla beraberiz. Kendi üretimlerini ve yaratıcılığını, bu zamana kadar biriktirdiği heybesindeki üretimlerini bizlerle paylaşacak. Sibel Şentürk bugünlere nasıl geldi?

Sibel Şentürk: Ben çok küçükken, 7-8 yaşlarında evi güzelleştirmeyi çok seven biriydim. Yani bir renk olsun, bir yerde bir güzellik olsun isterdim. Yaptığım ilk şeyler Annemin fincanlarını alıp guaj boyalarla üzerine puantiyeler yapmak oldu. Onları evin kenarına bir dekor olarak koydum. Hep hayalimde mahallemizde bir yeri güzelleştireyim, orayı temizleyelim isterdim. Her şey temizlikle başlıyordu. Bulunduğum yerin mutlaka temiz olması lazım ve şık ve güzel olması gerekiyor. Çocukluğumdan beri yani en böyle sevdiğim şey bir tarafın şık olması, güzel olmasıdır. Çocukken değişik hayallerim vardı. Çok hayaller kuruyordum. Belli bir yaşa geldikten sonra 13-14 yaşlarında resim yapmaya başladım. Resimlerim hiç güzel değildi. Resimlerimi annem yapıyordu. Okulda götürüyorum ve resimden on alıyordum. Hatta öğretmen diyor ki “sen kabiliyetli bir çocuksun ama neden bu resimleri sen yapmıyorsun?” Sonra resim yapmaya devam ettim. Etrafımdaki arkadaşlarımla alakalı sanırım… Oturduğumuz mahallede mutsuz çocuklar da çok fazlaydı. Çocuklarla ilgili resimler yapıyordum. Çocuk resimleri yapmayı çok seviyordum. Sonra resimle alakam bitti. Belli bir dönem resim yapmayı bıraktım. Yine hayalimde hep böyle bir yerleri güzelleştirmek vardı... Bulunduğum ortamlardaki insanların kıyafetlerinin şık olması, renkli olması, güzel giyinmeleri beni etkilerdi. Mesela birinin evine gidiyorum, evine gittiğim zaman “senin evini güzelleştireyim mi?” diye soruyorum.

A.Tuncayengin: Duvarlara resim yapmayı neden tercih ettiniz?

Sibel Şentürk: Gittiğim evleri inceler, hatta eve dekor önerisi verirdim. Sürekli duvarlara bakarım. 14-15 yaşlarında hep duvarların neden boş olduğunu, duvarlarda resim olması gerektiğini düşünürdüm. Beni rahatsız eden şey de mesela gittiğim her duvarda bir manzara resmi var. O manzara resmi genelde yamuk durur. O resmi düzeltmeye çalışırım. Ya da şöyle derim “bunu oradan kaldırsam” ya da acaba “resim mi yapsam?” Lise eğitimim bitti. Ailem hukuk okumamı istiyordu ama ben Eskişehir Güzel Sanatlar Fakültesini tercih ettim. Okula başladıktan sonra evlendim. Hem evliliği, hem evimi hem de okulumu birlikte yürütmeye başladım. Başarılı olmak için çok çabaladım.

Hayallerimi artık daha geniş tutmaya başlamıştım. Gelecekte üniversitede hoca olmayı düşünüyordum. “Yurt dışına giderim, yurt dışında farklı çalışmalarım olur” diye hedeflerim vardı. Çocuğum olunca kendimi geri plana atmak zorunda kaldım. Bazı nedenlerden dolayı belli bir süre beklemeye karar verdim. Mimar Sinan Üniversitesinde yüksek lisans yaptım. Yüksek lisansımı iyi bir dereceyle tamamladım. Resim çalışmalarım bana ödül getirdi. Çok başarılı çalışmalar yaptım.

Bir gün Eskişehir'de üniversiteden arkadaşımın mekânına gittim. Mekânın duvarına bakarken “bu duvarı boyayın!” dedim. İlk duvar boyamam böyle başladı. Arkadaşım “bu duvara ne yapabiliriz” dedi, ben “sen bana bırak” dedim. O gün de yılbaşıydı. Dükkânı kapatmışlardı. Ben o yılbaşı günü herkes eğlenirken, sabaha kadar duvara çok güzel karakterler yaptım. Artık benim karakterlerim vardı. Yani ilk karakterlerim o şekilde oluştu. Ondan sonra bir karakter daha yaptım. 10 adet karakter yaptım. Karakterlerimle mekâna gelen kişiler arasında bağlantı kurmaya çalıştım. Ve ertesi günü dükkân sahibi geldi ve şaşırdı. “Şahane olmuş, o zaman bunun devamını istiyorum” dedi. Devamını yaptım. Dükkânın diğer taraflarına da modeller yaptım ve Eskişehir de yerel gazetelere çıktım. Çok beğenildi. Eskişehir'de mekânların benden iş talepleri başladı. Eskişehir de meşhur Dublin Pub diye bir mekanı vardır. Oranın en önemli mekânıdır. Mekânın duvarlarına İrlanda cinlerini yaptım. Follow dergisinde 5 sayfalık bir röportajım oldu. Röportaj “Dünyayı Güzelleştiren Kadın” başlığıyla yayımlandı. Eskişehir'de yerel gazetelerde haberlerim çıkmaya devam etti.

Tanınmaya başladım ve herkes yaptığım çalışmaları beğeniyor, duvarların fotoğraflarını çekiyordu. Kendime ait illüstrasyonlar yapıp farklı karakterler yarattım. Karakterlerim insanlar için çok eğlenceliydi, insanlar onlara baktığı zaman eğleniyorlar.

A.Tuncayengin: İzmir’e döndükten sonra çalışmalarınıza nasıl devam ettiniz?

Sibel Şentürk: İzmir'de yaşıyordum. Eskişehir'e gitmiştim. Tekrar İzmir'e döndüm. Bir ilkokulda, arkadaşımla birlikte Avrupa Birliği projesi olan bir proje anlaşmamız vardı. Okulun çalışmalarını yaptıktan sonra beni farklı okullardan çağırmaya başladılar. Okulda bir masal sınıfı oluşturduk. Öğretmenle birlikte planladığımız masal sınıfından sonra okulda kamu spotu filmleri çekildi. Kamu spotu filmi çekildikten sonra okula Milli Eğitim Bakanlığı'ndan çok ciddi yardımlar geldi. Milli Eğitim Müdürlüğünden okullara, Roman mahallesindeki bir okulda resimleri roman çocuklar için yaptık. Roman çocukları resimlerden inanılmaz derecede etkilendiler. Hepsi bana küçük kâğıtlar hazırlayıp, imzalatıyordu. Küçük kâğıtlarıyla en az 700 öğrenci sıraya dizildi. Belki hayatımın en mutlu günleriydi. Çünkü Kadifekale gibi bir yerde çalışıyorsunuz, bir tarafta sanki bir tehlike varmış gibi, bir tarafa da baktığın zaman o kadar güzel insanlar olduğunu görüyorsun. Roman halkının beni sahiplenmesi, beni evlerine davet etmesinden çok duygulandım. Çocukların hayal güçleri var. Duvarlarına çok şey yapmıştık. O zamanlar filmlerdeki hayvan figürleri vb.gibi figürler çizdim. Adile Naşit’i çizdim. Çocuklar Adile Naşit’i tanımıyorlar. Anlattım onlara, sonra filmini izledik. Çocuklar duvarlara sarılıp uyuyorlardı. Eve gitmek istemiyorlardı. Masal sınıfında resim yaptığım duvarın dibine minderler koymuştuk. Eve gitmek istemediklerini, oradaki karakterleri çok sevdiklerini söylüyorlardı. Masal sınıfında duvar resminde Ali ve Ayşe isminde karakterlerimiz var. O da çok güzel bir proje oldu. Daha sonra farklı okullarda çalışmaya başladım. Zihinsel engelli çocuklarla çalıştım. Zihinsel engelli çocuklarla da resim çalışmaları yaptık. O resimlerden sonra çocukların kıyafet tarzları değişti. Hayata bakış açıları değişti. Ailelerle birlikte çok sohbetler edip, çocuklarla birlikte farklı resim çalışmaları yaparak aslında onları bir şekilde analiz ettik. Zihinsel engelli çocuklara da 3 - 4 yıl katkıda bulundum diyebilirim.

Çalışmalarım duyuldukça, İzmir'de farklı mekânlardan talep gelmeye başladı. Alsancak, Kıbrıs şehitleri, Ayvalık, Urla, Seferihisar, Kemeraltı vb.gibi İzmir'de 20 farklı yerde çalışmalar yaptım. Kemeraltı'nda mağaza kapılarına karakter çalışmalarım oldu…

Özellikle Ayvalık'taki çalışmam çok özel bir çalışmaydı. Dünyada on ülkeye yakın resimlerim kopyalandı. Çaldılar diyebilirim. Narlıdere Belediyesi ile çalışmalar yaptık. Bir askeri gazinosundan talep geldi. Normalde askeriyede resim yaptırmak yasakmış. O zamanki garnizon komutanı ile konuştuk. Dedi ki “biz bu sefer bir farklılık yaratalım ve duvarlarımıza resim yaptıralım.” Gazinonun dış duvarlarında çalışmalar yaptım ve orası gerçekten çok sevildi. Çünkü alışık değiller böyle şeylere. Hem onlar için bir farklılık oldu, ben de yine bir ilki gerçekleştirmiş oldum. Hayatımda bir kadın olarak çalışmalarımla ilklerim çok olmuştur. Çok fazla duvar sanatçısı var. Başarılı duvar sanatçılarımız da var. Çalışmalarıma okullarda devam ettim.

A.Tuncayengin:  İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İYTE deki çalışmalarınızdan bahsedelim. Nasıl buluştunuz?

Sibel Şentürk: İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İYTE Rektörü Prof.Dr.Yusuf Baran beni bir referans aracılığıyla okula davet etti. Okulun rektörlük merdivenlerinde bir çalışma yapmamı istedi. Belediye ile yaptıklarımı, okul çalışmalarımı takip ediyormuş. CV'mi gördüğü zaman yaptığım çalışmaları çok beğendi. Rektör hocamız yaptığım çalışmaları beğenince şöyle bir şey düşünüyor “Şimdi her yıl yeni bir dönem ve yeni dönemde yeni öğrenciler gelecekler ve onlar için bir hazırlık yapalım ve okulumuzun merdivenlerini öyle bir çalışma yapalım ki çok dikkat çeksin. Ve gelenler, aileler, veliler, öğrenciler okula girdikleri zaman bir farklılık olsun, fotoğraf alanı olsun!” Öncelikle böyle bir çalışma yapmaya karar verdik. İki buçuk ay boyunca merdivenlerde, rektörlük merdivenlerinde büyük ve geniş alanlarda çalışmalar yaptım. Bir halı gibi ilmek ilmek duvarları, zeminleri işledim diyebilirim. Bana çok katkıda bulunan örencilerin bana verdiği o enerjiyle ben şevkle çalışmaya devam ettim. Rektör hocamızın da sloganlarından bir tanesini “Dream Big Work Hard” olarak rektörlük merdivenlerinin giriş kısmına yazdık. Öğrencileri bu sözle karşılamak istedi. Güzel bir karşılama sloganı oldu. Merdivenlerdeki karakterler olsun, renkler olsun orada kullandığım yazılar öğrencilerin çok fazla dikkatini çekti ve çok sevdiler. Çalışmayı yapalı 3 yıl oldu. 3 yıl önce kullandığım malzemeyi o kadar kaliteli kullanmışım ki, malzemeden dolayı renklerde bozulma olmadı. Bu benim için çok önemli... Çünkü orada büyük bir emek var. Daha sonra rektörlük kantininde bir çalışma yaptım. Oradaki çalışmada öğrenciler orada oturdukları zaman, kahvelerini içerken mutlu oluyorlar. Einstein yaptık yine orayı bir öğrenci arkadaşımla birlikte yaptım. Onun da bana çok katkısı oldu.

Daha sonra zaten öğrenciler kadar üniversitenin öğrencileriyle birlikte ortak proje olarak çalışmaları başlattık. Çocuk Üniversitesi'nde, lise bilim kampı öğrencileriyle birlikte çalışmaya başladık. Daha sonra ben devamını getirerek oraya farklı bir ambiyans oluşturduk aslında. Sanki orada girişte işte hayvan eğiten hayvan dostları var, işte hayvan canlılarımız var, işte köpekler var ve o köpekleri oraya yaptık ve köpekler orada çok seviliyor. En çok sevilen de orada köpekler oldu. Çocuk Üniversitesi'nde bir farklılık yaratmış olduk. Yani girdikleri zaman çocuklar orada o renkleri gördüğünde hayata bakış açıları da değişiyor. Çünkü renk benim için çok önemli. Yani yaratıcılık çok farklı bir duygu... Ondan sonra Genç Ofis'te bir çalışma yaptık. Orada da gene Rektör hocamızın ve okulun aldığı Londra merkezli Times Higher Education tarafından verilen ve Yükseköğretimin Oskarı olarak bilinen Liderlik Ödülünü oraya çizdik. Üç öğrenci arkadaşla birlikte çalıştık. Öğrenci arkadaşlarım başarılı çocuklar. İyi bölümlerde okuyan Ahmet, Muhammed, Ayça birkaç arkadaşımız daha var ve derslerinde de başarılılar. Bu bölümlerde okuyup, başarılı olmaları, resmi de çok sevmeleri beni mutlu etti. Benim için değerliler. Ben gençleri çok seviyorum çünkü bana çok katkıda bulunuyorlar. Yaptığı işler, başarılı olmaları, saygılı olmaları, iyi ki gibi bir okulda okumaları o yüzden benim için çok değerli. Rektör hocamızı çok seviyorlar. Rektör hocamızı çok sevdikleri için o resmi yaparken, o ödülü yaparken büyük bir şevkle yaptılar. Başarılı bir duvar resmi oldu. Birçok gazetelerde zaten yayımlandı.

Hürriyet, Milliyet, Habertürk ve birçok kanalda, ulusal ve yerel basında çalışmalarım yayımlandı. Sonrasında İYTE şenlik alanında yaptığımız bir resim var. Rektör hocamız tarafından kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Birimi (SOYAD) var. Öğrencileri ücretsiz kıyafet, temizlik malzemesi ve gıda desteği verilen bir yer. Öğrenciler orayı seviyorlar. Çünkü bir kahve alanı gibi kahvelerini alıyorlar, o resmin önünde oturuyorlar. Dikkat çekici bir alan oldu. Bunun dışında bir de Teknopark İzmir var. İYTE’nin en önemli yerlerinden biridir… Teknoparkta üç yıl önce çok büyük çalışmalar yaptım. Farklı şirketlerin binalarında, misafirhanenin, Kuluçka Merkezinin olduğu yerde üç büyük duvar olmak üzere Teknopark'ta da toplam beş büyük duvar boyadım. Yaklaşık üç yıldan beri farklı çalışmalar yaptığımı düşünüyorum. Kendi karakterlerimi yapmayı çok seviyorum. Kendime ait karakterlerim hiçbir şekilde hiçbiri birbirinden farklı değil. Aslında hepsi birbirinin yansıması... Hem beni anlatıyor hem de insanlar o resimlere baktıkları zaman kendinden bir şeyler görüyorlar. Bu beni inanılmaz derecede mutlu ediyor. Biraz karikatürize ediyorum, biraz illustrasyon var. Kendimden kattığım şeyler var ama tabii ki kendi duygularımı da oraya çok fazlasıyla katıyorum. Ama tabii ki oradan öğrencilerden esinlendiğim için öğrencilerin o yüzlerindeki o esprileri görmek, onları resme yansıtmak falan hepsi çok hoşuma gidiyor. Aslında orada tamamen bir bütünlük var diyebilirim.

A.Tuncayengin: Resim sanatı farklı malzemelerden oluşuyor. Duvar resmi malzeme açısından da büyük bir masraf değil mi? Neden duvar resmi yapmayı tercih ettiniz?

Sibel Şentürk: Ben çok özgür bir insanım. Yani özgürlüğü seven bir insanım. Bir yerde kısıtlı kalmayı sevmiyorum. Yani küçük duvarlarda resim yapmayı da sevmiyorum. Ben tuvallere de resim yaptım. Sanki büyük duvarlara yaptığım zaman kendimi daha özgür, daha çok kendimi ifade edebiliyorum. Aslında kendi duygularımı daha fazla duvara döküyorum içimi. Kendimi bir tarafta birilerini mutlu ederken, aslında kendi iç dünyamdaki duygu dalgalanmalarımı, ifade edemediklerini duvara döküyorum ama onları kimse anlamıyor. Bunları sadece kendim biliyorum ve bu beni inanılmaz mutlu ediyor. Çünkü ben özgür alanları, geniş alanları, bana çok fazla karışılamayacak olan alanlarda resim yapmak çok hoşuma gidiyor. Küçük, dar olan yerler ya da küçük tuvaller de mutlu olamıyorum açıkçası. Sınırlandırıyor. Kendi yaşam alanı sınırlandırmayı seven bir insan değilim. Sanat sınırsız olmalı. Bazı ressamlar, bazı sanatçılar küçük tuvalde çok büyük dünyalarını yapabiliyorlar. Ben tam tersine büyük duvarlara tamamen içimdeki duyguları dökmeyi seviyorum. Duygularımı dökerken de etrafımdaki insanların duygularını da döküyorum. Mesela arkadaşlarımın duygularını da dökebiliyorum. Yanımda bir arkadaşım var, o an bana bir şey anlatıyor, onun duygusunu duvara döküyorum. Bir de böyle bir tarafım var benim. O yüzden büyük duvarlarda çalışmayı çok seviyorum. Ne kadar büyük olursa benim için o kadar iyi ki. Hani bana herkesin söylediği şey şu bu duvarları yaparken yorulmuyor musun? Çok ilginç olan, ben duvarları yaparken asla yorulmuyorum. Duvardaki işin bittiği dakika yorulmaya başlıyorum mesela. Mesela bir güç geliyor bana nasıl güç geliyorsa kesinlikle yorulmuyorum.

A.Tuncayengin: Bir nevi Konuşan Duvarlar” yaratıyorsunuz diyebilir miyiz?

Sibel Şentürk: Aynen öyle. Aslında duvarların hepsi konuşuyor, hepsi bir şey anlatıyor. Görmek isteyen, yani bakış açısı nasıl görmek istiyorsa, nasıl bakmak istiyorsa onu görüyor. Şu ana kadar okulda yaptıklarım ya da genel yaptıklarım da hiçbir zaman bir tepki toplamadım. Hep çok sevildi. Çünkü karakterler çok eğlenceli. Bir kere mutsuzluğu sevmiyorum. Karakterlerin hiçbirinde mutsuz bir ifade yok. Hepsi mutlu. Mutsuz olduğunuz bir an vardır mutlaka. Hepimiz insanız.

A.Tuncayengin: Peki oradaki o değişim mutsuz anda nasıl oluşuyor? Mutluluğa çevirme duygusu nasıl gerçekleşiyor.

Sibel Şentürk: Çünkü benim hayatımda mutsuz olan ortam mutluluğa dönsün istiyorum. Ortamda mutsuzluk olsun istemiyorum. Böyle bir şeyim var. Yani o mutsuz orada. Başka birisi belli oluyor. Onu hemen bir mutluluğa çevirmek istiyorum. Bir sihirbaz gibi aslında… Bulunduğum ortamlarda böyle yapmak istiyorum. Keşke bir etki olsa da ortam düzelse, gerginlik olmasa. Ben mutsuzluğu sevmediğim için duvardaki bütün karakterlerim genelde çok mutlular. Yani mutsuz göremezsiniz. Hepsi eğlenceli karakterler. Daha önceki çalışmalarıma bakıyorum daha mutsuz resimler yapıyormuşum. Demek ki benim de iç dünyam ve düşüncelerim değişmiş.

A.Tuncayengin: İç dünyanızda “insanlardan beslenen bir yapınız, yaratıcılığınız var” demek daha doğru olur sanırım...

Sibel Şentürk: Çünkü çok gözlem yaparım. Aşırı gözlemciyim. Yaklaşık 3 yıldır eğitimler dışında farklı çalışmalar yapıyorum. Yani sadece iş ile bağlı kalmıyorum. Personelle workshoplar yapmaya başladık, ileri dönüşüm atölyeleri yapıyoruz. Onlar da çok sevdi. Yaratıcı ürünler tasarladık. Öğrencilerle de birlikte çalışıyoruz. Masal kitapları oluşturmaya başladık. Bunların hepsini Rektörümüz Prof.Dr. Yusuf Baran’ın desteği sayesinde yaptık. Sağ olsun her zaman beni ve sanatımı destekledi. Ben de kendisine inanılmaz derecede saygı duyuyorum. Çünkü sanata bakış açısı, desteklemesi, okulda farklılık yaratması onun vizyonunun ne kadar büyük ve geniş olduğunu gösteriyor. Öğrenciler de rektör hocamıza çok değer veriyor ve seviyor. Çünkü İYTE’ye inanılmaz katkılar vermiş ve kurumu dünya çapında bir markaya çevirmiş gerçek bir lider! Yani hepimiz için çok değerli. O yüzden ben kendisine çok teşekkür ediyorum. Benim için gerçekten değerli bir insan. “Sağ olsun var olsun…

A.Tuncayengin: Kendiniz için bir kariyer planlaması yaptınız mı? Yoksa normal bir akışa mı bırakıyorsunuz süreci?

Sibel Şentürk: Kendimi akışa bıraktım. Akışa bıraktıkça daha da ilerlediğimi görüyorum. Eskiden daha çok plan, program, hayaller vardı. Tabii ki hayallerim çok geniş… Bazen olayı akışa bıraktığında, sen zaten düzgün bir iş yapıyorsan, güzel bir iş yapıyorsan seni o akışa götürüyor. Ben son 5 yıldır bunu görüyorum. Her yaptığım işte daha ilerlediğimi görüyorum. Bunu her seferinde hani bazen bir plan program yaptığın zaman bazı şeyler tersine gidebilir ama ben artık plan program yapmayı bıraktım. Önceden gerçekten yapıyordum. Son üç yıldır özellikle yapmıyorum. Akış beni bir yerlere götürüyor, ama neden götürüyor? Yaptığım işi nitelikli yapıyorum. İşimden eminim ve işimi dört dörtlük yapmaya çalışıyorum. Çünkü işime çok sadık bir insanım. Kendimde zaten en sevdiğim özelliklerinden bir tanesi işime sadık olmamdır.

A.Tuncayengin:  İş süreçlerinizi nasıl yönetiyorsunuz?

Sibel Şentürk: Hani karşı taraf nasıl görür, nasıl değerlendirir onu bilmiyorum ancak benim kendimde gözlemlediğim, kendini beğendiğim işi nitelikli yapıyorum. Dört dörtlük yapmaya çalışıyorum ve etrafımda genelde gözlemliyorum. Mesela uzaktan bakıyorum, yaptığım resimleri hiç sanki ben yapmamış gibi uzaktan bazen giriyorum, bakıyorum ve insanların söylediklerini önemsemem gerekiyor. Çünkü onlar için yapılmış nihayetinde duvarlara yapılan resimler. Güzel şeyler duyuyorum, insanlar eleştirebilirler, hakları... Eleştiriye açık olmak gerekiyor. Eleştiriyi zaten açık bir insanım! Eğer olumsuz eleştiri alıyorsan onu değiştirmeye çalışıyorum ama gene kendi bildiğim yoldan da şaşmıyorum. Yani böyle bir tarafım var. Böylesi çok güzel! Tabii ki burada bir akademik yapı içerisinde, bir kampüs içerisinde renkler, farklı dokular, bakış açıları çıkması mümkün. Tabii ki oranın yönetimiyle ilgili bir durum… Benim açımdan oraya katılan o çabalar, renkler, karakterler kıymetli bir şey…

A.Tuncayengin: Bilim, Fen, Teknoloji disiplinlerinden oluşan bir okula sanatsal dokunuşlar terapi etkisi yarattı mı?

Sibel Şentürk: Böyle bir okulda, böylesi sanat çalışmalarının olmasının etkisi büyük oldu. Okulda kültür sanat bölümümüz var, çok değerli hocaları var. Onların okula kattıkları çok güzel şeyler var. Benim de bu şekilde bir katkım oldu öğrenciler için. Okul ve öğrenciler için ben de elimden geldiğince katkıda bulunmaya çalışacağım. Bilim, Fen, Teknoloji disiplinlerinden oluşan bir okulda sanatın olması tabii ki çocuklar için de mutluluk verici. Öğrencilerin çoğunluğu zaten bunu söylüyor. Rektör hocamız Prof.Dr.Yusuf Baran’a söylediğim gibi artık öğrenciler ve ziyaretçiler gri, sarı, böyle kahverengi duvarlar görmüyorlar, renkli duvarlar görüyorlar. Pozitif bir enerji alanındalar. Dersten çıktıkları zaman bir moral bozukluğunda, o anki streslerinde bir duvara bakıyorlar. Duvarda veya zeminde kendinden bir şey olmasa bile bir renk görmesi bile mutluluk verici olsa gerek.

Ben şahsen renkli olmayı seviyorum. Kimileri daha düz olabiliyor. Bu kendi kişisel gelişimleri ile de ilgili,  bir bakış açısı diyebilirim. Sanat iyileştiricidir. Kesinlikle sanat bir terapidir. Sanatın bütün disiplinlerinde bu vardır. Gerek bir ressamın fırçasında, kaleminde veya müziğin notasında, sinemanın bir sahnesinde herkesin kendini bulacağı ayrıntılar vardır. Ve aslında bütün sanat disiplinleri insanlar içindir, insanların kendilerini iyi hissetmeleri içindir.

A.Tuncayengin: İYTE öğrencilerinin sanat çalışmalarınıza katkıları oldu mu?

Sibel Şentürk: Yanıma gelen öğrencilerin bir tanesi genetikçi biri ise fizikçi. Mesela o fizikçi olan öğrenci ben resim yaparken oradan geçiyordu. Kendisi geldi bana hocam sizinle çalışabilir miyim dedi. Ben de “tabii çalışabilirsin” dedim. Onun da farklı çalışmaları varmış. Ertesi günü büyük bir azimle resim yaptı. “Hocam, ben size yardım etmek istiyorum” dedi. Benim bu duvara bir katkım olsun. Bir de onun için en mutluluk verici olay da duvarda imzaların olması. Yani hepsini imza attırıyorum zaten. Çünkü neden okul onların okulu… Orada kendilerini, imzalarını gördükleri zaman en azından kendilerinden gurur duyarlar. Okuldan mezun olacak, hem de o duvarda bir bir izi var ne mutlu… Yani o imza atmaları bile onları inanılmaz derecede mutlu ediyor. Son bir yıldır öğrencilerle çalışıp onlara da imza attırmak çok hoşuma gidiyor. Sonuçta o okulun öğrencilere ve okula çok büyük bir katkı sağlıyorlar.

En son yaptığımız çalışmada mesela 2 öğrenci saat gece 1 ve 2’lere kadar çalıştık. Yani saat 2’lere kadar çalışıp sonra oraya imzalarını atmak zorundalar. O imzanın orada olması gerekiyor. Mutlu oluyorlar. Haberlere, gazetelere çıktığımızda kendi isimlerini duymak ve orada imzalarını görmek,  onlar için çok mutluluk verici bir olay. Aileler için de mutluluk kaynağı. Özellikle Muhammed kitapta, sosyal medyada da yayımlandı. Öğrenci hem kendi hem ailesi bulundu, kendisiyle gurur duymuş oldu. Rektör hocamız da gururlandı. Hem fizik okuyup hem de sanatla ilgilenmesi ne kadar güzel bir şey. Beni inanılmaz derecede mutlu etti. Öğrencilerin beni sevmeleri, sanata ilgi göstermeleri beni çok mutlu ediyor. Hem bana katkıda bulunmaları, destek olmaları, bana değer vermeleri kıymetli. Saygı var, sevgi var, işte bunlarla güzellikler yaratıyoruz. Bakalım gittiği yere kadar gidecek. Ben de sürekli öğreniyorum.

A.Tuncayengin: Şimdi başka bir yerden sormak istiyorum. Sizin gibi farklı duvar resmi yapan sanatçılar da var. Herkesin kendine göre bir figürü, bir karakteri var. Türkiye'de özellikle duvar resmi yapan sanatçıların daha çok yoğunlaştığı yerler hangi bölgeler?

Sibel Şentürk: İstanbul, İzmir, Eskişehir'de çok fazla var. Bu tür sanatçıları Türkiye'nin her yerinde görüyoruz. Çünkü son on yıldır duvar sanatı çok popüler bir sanat oldu. Dünyada yıllardan beri var. İtalya'da, İspanya'da, Amerika'da bütün sokaklar neredeyse boyalı. Baktığımız zaman grafiti de çok fazla. Türkiye'de de graffiti çok fazlaydı ama artık olayı duvar sanatına çevirdiler. Graffiti çok güzel çalışmaları içeriyor… Daha özgürlükçüler, kendilerini yazılarla ifade ediyorlar. Ama şimdi artık bunu resme çevirmek ifade açısından da önemli… Graffiti de çok değerli bir sanat.

****

Resim sanatçısı Sibel Şentürk, Türkiye’nin en güzel kampüslerinden İYTE’nin sanatsever Rektörü Prof. Dr. Yusuf Baran’ın desteğiyle binalarına ve yürüyüş yollarına renk katıyor, düşlerini, duygularını her yere yansıtıyor. Duvarları bir tuval gibi işliyor! Bazen bir kadın, bazen bir hayvan, bazen bir çiçek onun renkleriyle, karakterleriyle canlanıyor.

“Resim benim için duygularımın dışa vurumudur” sözü ile on yıldır profesyonel olarak duvar resimleri yapan Şentürk; çocukluğundaki tutkusunu Urla’da dünyanın en iyi eğitim kurumları arasında gösterilen ve birçok ulusal ve küresel ödül alan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İYTE’nin duvarlarına, zeminlerine fırçasıyla hayat vererek, sürdürmeye devam ediyor.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İYTE akademik alandaki başarılarının yanı sıra kültürel ve sosyal alanlarda geliştirdiği projelerle de topluma katkı sunuyor. Çevre dostu ve sürdürülebilirlik alanlarında yürüttükleri projelerle İYTE çok renkli, motivasyonu yüksek bir kampüs olma özelliğini koruyor.



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Kubilay Aka: Gereksiz insanlara mikrofan uzatıyorsunuz

Hafsanur Sancaktutan, Kubilay Aka ile bir süredir aşk yaşıyordu. Mutlu birlikteliklerini sürdüren ünlü çift cephesinden geçen hafta herkesi şaşkına çeviren bir hamle geldi. Aka ve Sancakt...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Kovid-19'dan sonra en büyük tehdit: Tüberküloz

Halk arasında verem olarak bilinen tüberkülozun, bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan ölüm nedenleri arasında Kovid-19'dan sonra ikinci sırada yer aldığı belirtildi. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nden "Verem Eğitim ve Farkındalık Haftası" dolayısıyla alınan bilgiye göre, 2023 itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 10,8 milyon kişiye tüberküloz tanısı konulurken, 1,25 milyon kişi bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. 

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR