Örgütü Kim Soydu?

CHP İzmir İl Binası'nda ve yeni yönetiminde garip şeyler oluyor. Daha önce çok kez yazmama rağmen İl Başkanı’ndan ÇIT çıkmıyor.
Bir anda il başkanlığını kucağında bulan Tacettin Bayır, sosyal demokrasinin olmazsa olmazı olan hesap verirliği nedense önemsemiyor.
Ya korktuğu bir şeyler var, ya da birilerinin gazına geliyor.
Buradan kendisine bir kez daha soruyorum;
Önceki yönetimin borç olarak bıraktığı 590 bin törkiş lira nereye gitti?
Partililer bu konuda oldukça muzdarip.
Ne diyorlar biliyor musunuz?
- Bizden para isteniyor ama birileri de geliyor verdiklerimizi alıp götürüyor ve bunun da hesabı sorulmuyor. Yosa Örgüt soyuluyor mu?
General rütbesinde olan fakat Başçavuşluk yapmaktan öteye gidemeyen Sayın Bayır’ın gittiği yolun doğru bir yol olduğu konusunda tereddütlerim var.
Neden mi?
“Ben halkçıyım, 27 yıllık partiliyim, partimin menfaatleri her şeyin üzerinde gelir” diyen kendisidir. Oysa medyanın ve CHP’lilerin gündeminde olan bu kayıp para için kılını kıpırdatamayan da yine kendisinden başkası değildir.
Şimdi biz hangi Tacettin Bayır’a inanacağız?
Önceki İl Başkanı, yani bu borcu yapan İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’nun bu olaydan rahatsız olduğunu duyuyorum.
Zatialleri bazı Belediye Başkanları’nı arayarak “Sinan Kara’yı durdurun” ricasında bulunuyor.
Ancak ben durmam!
Bu komedinin hesabı verilmedikçe patlayıncaya, çatlayıncaya kadar da yazarım.
Buradan çiçeği burnunda “Halkçı Başkan”a sesleniyorum.
Defalarca yazdık ve her ne hikmetse bu olayın yanından bile geçmiyorsunuz. Bu huyunuz iyi bir huy değil.
Söz konusu olan savunduğunuz halkın parasıdır. Bu konuda ciddi eleştirileri hak ediyorsunuz.
Ancak son bir umutla, bir kez daha tekrarlıyorum.
590 bin lira nerelere harcandı?
Ayrıca bu borçlanmanın akıbeti ile ilgili duyduklarımı buraya yazarsam partililerin ayaklanacağından kuşkum yok. O yüzden siz açıklayın biz de bilelim.
Buyrun sizi dinliyoruz?
RTE Raydan Çıktı
Son yaşanan Oda TV baskını Türkiye’de hiç kimsenin hukuksal güvence altında olmadığının en belirgin göstergesidir.
Yargı üzerinde siyasal baskısının olmadığını iddia eden Başbakan’ın pratiği kendisini alenen yalanlıyor. 
Örnek mi?
Zonguldak panelinde Süheyl Batum’a yapılan suç duyurusunun bizatihi ihbarcısı Sayın Başbakan’dır. 
Bu neyi gösterir?
Savcıların hukuksal normları baz alarak hareket etmediğini, yani bağımsız olmadıklarını gösterir.
Anayasacı Süheyl Batum’un o anki düşüncelerine katılmadığımı da ayrıca belirtmek istiyorum.
Ancak, ihbar mekanizmasının Başbakan tarafından işletilmesi ve savcıların harekete geçmesi yargının bağımsızlık iddiasını sekteye uğratmıştır.
Bu durum, yargının AKP’lileşmeye doğru gittiğini ortaya koymaktadır.
Başbakan’ın düşünemediği realite şudur.
Bugün AKP’lileştirmeye çalıştıklarınız, yarın (siz tasınızı tarağınızı topladığınızda) bir başka siyasal erkin çemberine girecektir.
Bugün “HUKUK İSTERİZ” diye feryat edenlerin yerine, o gün siz geçmiş olacaksınız.
Vahim bir durum değil mi?
Yapılması gereken oldukça ahlâki bir tavırdır.
Nedir?
Yargıyı rahat bırakmaktır!
Bu nedenle, Oda TV baskını RTE Hükümeti’nin bir ayıbıdır.
Mustafa Balbay örneğinde olduğu gibi, gazeteciliği “örgüt” üyeliği ile ilişkilendirmek RTE’nin raydan çıktığının en somut kanıtıdır.