Namuslu Gazeteci Nedim Şener

Daha önce Datça’da yaptığım gazetecilik sırasında hakkımda 53 adet dava açılmıştı. Bu davaların geneli basın yasasından olduğu gibi araya tehdit ve şantaj türü tuzak davalar da sokulmuştu.
Etrafımda emniyet, kaymakam, vali, yargı organları ve birkaç iş bitirici müteahhit ile işadamları birleşmiş, resmen dava yağmuruna tutulmuştum.
Sistem o kadar hızlı işliyordu ki;
Kimleri yazıyorsam, kimlerin üzerine gidiyorsam iddianamem ve biçilecek ceza daha dünden hazırdı. Mahkemeye her çıktığımda hep aynı yüzler ve kafalar beni yargılıyor, yargılanmam sırasında o günün savcısı dişlerini bana göstererek “yaktım seni” der gibiydi.
Bir gün artık olay çıldırtacak noktaya gelmişti.
Yine bir duruşmam sırasında avukatım  hastaydı ve duruşmaya mazeret göndererek katılamayacağını, bu yüzdende ertelenmesini talep etmişti. Ancak bizim önyargılılar bunu kaile almayıp savunma yapmamı istiyorlardı.
Avukatım olmadan savunma yapmayacağımı söyledim, onlar da bana avukattımın mazeret talebinin reddedildiği cevabını vermişlerdi.
Ben de bu durumda susma hakkımı kullanmak istediğimi ve tekrar üstüne basa basa avukatım olmadan bu savunmayı yapamayacağımı diretiyordum.
Ancak dinlemediler o alışıldık kararı yine verdiler.
Bu karar sonrası ben isyan ederek “mahkemenizi tanımıyorum verdiğiniz karar vicdana ve hukuka aykırı” diye bağırmıştım ve bir daha mahkemelere katılmayacağımı söylemiştim.
İşte tam da burada halat kopmuştu.
O güne kadar yargılanış biçimimden tutun, aldığım cezalara kadar hiç kimsenin haberi yoktu. Hürriyet gazetesinden sevgili Yalçın Bayer ve Radikal Gazetesi’nden Celal Başlangıç’ı arayarak içerisinde bulunduğum kıskacı anlatmıştım.
Derhal dosyalarımı alıp İstanbul’a gitmem istenmişti.
Hürriyet Gazetesi’nde Ertuğrul Özkök, Yalçın Bayer, Enis Berberoğlu, Fatih Altaylı, Fikret Ercan, Nurcan Akad ve Gülden Aydın bir araya geldik. Ertuğrul Özkök’ün istemiyle avukatlar geldi dosyalarım incelendi ve o an karar verildi; Bunlar dava değil bir hukuk faciası…
O an da Hürriyet’in manşetinin bu olayın olması kararlaştırıldı. Ve ertesi gün manşetten haber çıkınca başta Burhan Apaydın olmak üzere avukatlar Hürriyet Gazetesi’ne akın ederek bu davaları üstlenmek istediklerini belirttiler.
Ve Burhan Apaydın üzerinde karar kılındı.
Değerli büyüğüm Burhan Apaydın inandığı bu davalar için cebinden milyarlarca lira harcamayı da göze almış ve bunu da yapmıştı.
Olayı duyan gazeteci arkadaşlarım yurdun dört bir yanından destek mesajları vermeye başladı.
Ve o süreç başladı.
Datça’da bu davalar devam ederken, her dava aşamasında küçücük ilçeye yurdun dört bir yanından gazeteciler akın akın otobüslerle geliyor ve destek sunuyordu.
Bunlardan birisi de, dün saçma sapan şekilde göz altına alınan sevgili dostum Nedim Şener’di.
Sevgili Nedim, duruşmalarım sırasında mahkeme salonunda yapılan linç girişimini gördükçe hakim ve savcıya yüreklice isyan edecek kadar da sağlam ve cesur bir adamdı ve bunu birkaç kez de yapmıştı. Ve uzun süren yargılanma sürecimde en önde koşan ve onurlu gazeteciliğin bayrağını taşıyan adam olarak gönüllerde yerini aldı.
Dostumun şu an gözaltından çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorum.
Onun yaşayacağı her süreç benim sürecimdir.
Her ne pahasına olursa olsun,
Yüreğim ve kalemim, o namuslu ve cesur adamla birliktedir…
NOT 1: Yukarıda anlattığım olayları “Sinan'ın Kara Kitabı-Bir Gazetecilik Öyküsü” adlı kitapta topladım. Yayınevlerinden edinebilirsiniz…
NOT 2: Yazarımız Ertan Yıldız dünkü yazısında CHP’nin Rukiye ablası Rukiye Acar’ı, Hakan Tartan’ın 19. danışmanı olarak göstermiş. Ertan Yıldız’ın Rukiye Acar’ı iyi tanımadığını belirtmek istiyor ve hatasını düzeltmesini bekliyorum.
Sevdiğim Söz: "Gazeteciler kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır." Mustafa Kemal ATATÜRK