Yukarı
1

Sinan Kara

İşkence ve Mizah

25 Haziran, 2010

Önceki gün İzmir’de yaşanan bir “İşkence” olayının haberini verdik.
İzmir’de, 11 yıl önce cinayet soruşturması kapsamında gözaltına alınan 32 yaşındaki Alpaslan Yelden’e işkence yapıp, ölümüne neden oldukları iddiasıyla haklarında 2 yıldan 17 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan 10 polis memurunun beraat kararını, Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi tarafından onanmış ve Yargıtay, polislerin ‘Sandalyeden düştü başını çarptı öldü’ savunmasını ise ikna edici bulmuştu.
Bu anlamda böyle bir yazıyı kaleme alma ihtiyacı da hissetmiş oldum.
Dikkat ederseniz, Alparslan Yeldan’ın ölüm şekli oldukça düşündürücü ve tanıdık geliyor insana.
Tıpkı,
Metin Göktepe’nin 1 Metrelik duvardan düşüp ölmesi, Birtan Altunbaş’ın sorgu sırasında sandalye üzerinde fenalaşıp düşmesi, Kuçük Uğur’un elinde “boyundan büyük” kaleşnikof silahı vardı denmesi, Metris cezaevinde işkence ile öldürülen Engin Çeber’in “ranza’dan düştü” denmesi gibi.
Tam da burada aklıma mizah denilen o yüce buluş geliyor.

Ancak, geçmişten bugüne, elimizde iyi mizah ustası olarak, bir tek Aziz Nesin vardı o da gitti. Haliyle memleketin güncelitesini onun gibi tutabilecek birisi de kalmamış oldu.
Mesela, hayatta olsaydı şu işkence olaylarına biçilen kılıfları, acaba nasıl işler ve sistemle nasıl dalga geçerdi diye düşünmeden edemiyorum.
Türkiye’de işkencenin ve katletmenin ağır hasarlı tarihi 1980 sonrasında başladı.
Bu 30 Yılı aşkın süre içerisinde, yaşanan rezilliklerin çetelesini tutmaya kitaplar yetmez.
Hafızamda en belirgin olarak kalanlardan birisi, görevi başında katledilen gazeteci Metin Göktepe olmuştur.
Hani İstanbul’da kapalı spor salonunda 5-10 polisin bir araya gelip tekmelerle öldürdüğü gazeteci…
Olay sonrası dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun “Duvardan düştü” (1 Metrelik duvardan bahsediyordu) açıklaması bütün duyarlı kesimlerin tepkisine neden olmuştu.
Olay tahmin edilemeyecek derecede büyüyünce Sayın Bakan 180 derece kıvırmış, Göktepe’nin polisler tarafından katledildiğini resmen kabul etmek zorunda kalmıştı.
Yani, önce inkâr, sonra özür dilenmişti…
Sonra ne mi oldu?
Olayı Polislerin üzerinden sıyıramayan anlayış, açılan davayı il il sürgün etmekte buldu çareyi. Amaç, davayı açanlara yılgınlık vermek ve davalara katılmalarını engellemekti.
Başarılı oldular da…
Dava 4 yıl sürdü. Katliamı işleyen polislerin sayısında azalma oldu ve geriye kalan bir kaçı ise küçük cezalarla kurtulmayı başardılar.
Geriye ise, Metin’in “Fadime annesi”nden şu anlamlı sözler hafızalarda kaldı;
Metin gazeteciydi, görevini yapıyordu. Doğruları yazıyordu. Diyelim Metin suçluydu. Metin’i öldürmek mi gerekir? Bir insan döve döve öldürülür mü? Bu çocuk size ne yapmış? İçeri atın, cezasını çeksin. Bir karış duvardan düşünce insan ölür mü? Kafası kırılır, kolu kırılır o kadar. Eyüp’teki cami hocası da dedi ‘Ben gördüm, düşmüştü.’ Bir de cami hocasıydı. Neyse ki, iyi insanlar da dünyada çok. Zaten iyi insanlar olmasa dünya bu kötülerin elinde olurdu.
Birtan Altunbaş’ın katledilmesi
Birtan Ankara Hacettepe üniversitesi öğrencisi idi… 10 ocak 1991de yasadışı örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı ve Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. 6 gün sonra, 16 ocak 1991 tarihinde Gülhane askeri tıp akademisine kaldırıldı ve burada yaşamını yitirdi. Gözaltında ölümüyle ilgili açılan davada Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi İbrahim Dedeoğlu, Sadi Çaylı, Hasan Cavit, Orhan And ve Süleyman Sinkıl isimli polis memurlarını kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçuyla 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırdı.
Ya sonrası ?
Tabiî ki Karar Yargıtay’da bozuldu!
Ve Birtan’ı öldüren polisler, tam 13 yıl sonra 8 yıl 5 ay 10’ar gün gibi komik bir hapis cezasına çarptırıldılar.
Sonrasında ise bu cezaların bir çoğu “Zamanaşımı” sürecine dahil oldu.
Ve Küçük Uğur

Otopsi Raporuna göre, 12 yaşındaki ilköğretim 5. sınıf öğrencisi Uğur’un sağ ve sol eline 4 adet, vücudunun sırt bölgesinden 9 adet olmak üzere toplam 13 adet merminin isabet ettiği, bunlardan 9 (dokuz) tanesinin yakın mesafeden (50 cm'nin altında) yapılan atışlarla oluştuğu ve vücutta barut izlerinin olduğu tespit edilmişti.
Sonrasında ne mi oldu?
Açılan bu davada da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, aynı yöntem kullanıldı ve Eskişehir’e sürgün edildi. 3 Yıl sürdü Cinayeti işleyenler beraat etti ve 12 yaşındaki Küçük Uğur’a sıkılan 13 kurşunun sanki 12 tanesi yaşadığı yıllara diğer 13'ncüsü ise geleceğine sıkılmıştı.
Oysaki,
Bir devlet, kendi vatandaşlarının anayasal haklarını "korumak" ve “kollamak” zorundadır. Özgürce yaşama hakkını, güvenlik hakkını, barınma hakkını tesis etmek durumundadır. Yok eğer bir devlet 11-12 yaşlarındaki bir çocuğu terörist diyerek 13 kurşunla emniyet güçlerine öldürtüyorsa, o devlet hakkında geriye söylenecek pek bir şey de kalmamıştır.
Yukarıda da bahsettiğim gibi özellikle 1980’den günümüze ülkemizin reel tarihi acı ve göz yaşıyla doludur.
Bugünden geriye doğru baktığımızda, tüm bunlara neden olanlar, ya “kahraman” ilan edildiler, ya da “mükafat”a lâyık görüldüler.
Bu yazdıklarım yaşananların sadece birkaç tanesi idi.
Dava süreçlerinin ayrıntılarını çok fazlaca verip siz okuru boğmak istemedim. Dileyen inceler ve yaşanan trajediyi, ya da mizahı kendisi görür.
Aslında burada, biraz daha ironi yaptığımızda, olaylara kılıf hazırlayanların da mizah sanatının içerisinde bulunduklarını kaşfetmek gibi bir düşünce içerisine girebiliriz. Ancak, bir tek farkla; Çok daha "şeytan"ca yönünün varlığını atlamadan...
İşte bu yüzdendir ki Aziz Nesin’in ölümüne en çok üzülenlerden birisi olmuşumdur. Çünkü, Coğrafyamızda ham malzeme çok, ancak onun gibi cesurca, ustaca işleyen yok.
Umarım beni anlamışsınızdır…



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Jennifer Lopez İstanbul ve Antalya'da konser verecek!

Son yıllarda özel hayatıyla gündemden düşmeyen Jennifer Lopez Türkiye'de müzikseverlerle buluşacak. Dünyaca ünlü pop yıldızı Jennifer Lopez, yeni dünya turnesi kapsamında Türkiye’ye geliy...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyardı: 50-60 yaş arasında daha sık görülüyor

Ani işitme kaybı, nedeni tam olarak belirlenemeyen ve üç günden daha kısa sürede gelişen, işitme testinde 30 desibel ve üzerinde (ardışık üç frekansta) kaybın tespit edildiği bir durumdur. Genellikle kulak çınlaması (tinnitus), uğultu gibi semptomlarla birlikte görülür. Nadiren baş dönmesi (vertigo) de eşlik edebilir. En sık 50-60 yaş aralığında görülmekte olup, erkek ve kadınlarda benzer sıklıkta rastlanmaktadır.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR