122 yıl sonra
02 Aralık, 2024Mustafa Kemal 1893’te Selanik’te askerî ortaokula, 1895’te Manastır’da askerî liseye kaydolduğunda Sultan İkinci Abdülhamid tahttaydı. Bu dönemde Namık Kemal gibi özgürlükçü aydınların “vatanperverâne” kitaplarını tüm baskılara rağmen yatılı askerî okulun koğuşunda gizlice okuduklarını belirten Mustafa Kemal, “memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladıklarını” belirtmişti. Devamını verdiği bir söyleşiden kendisinden dinleyelim:
- Öğrenciler arasında okunmak üzere okulda el yazısıyla gazete kurduk. Sınıfta küçük bir örgütümüz vardı. Ben yönetim kurulundaydım. Gazetenin yazılarını çoğu kez ben yazıyordum.
- Bir gün gazete için gereken yazılardan birini yazmakla meşguldük. Veterinerlik sınıflarından birine girmiş, kapıyı kapatmıştık. Kapının arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşa’ya haber vermişler. Sınıfı bastı. Yazılar masa üstünde ve ön tarafta duruyordu. Görmezden geldi. Ancak dersten başka şeylerle meşgul olduğumuz için gözaltına alınmamızı emretti.
- Sonra herhangi bir ceza verilmesine gerek olmadığını söylemiş. Rıza Paşa’nın böyle hareket etmesinde, kendisine atfedilen kusuru meydana çıkarmama çabasının etkisi olsa bile, iyi niyeti de göz ardı edilemez.
Öğrencilerini hemen cezalandırmak yerine belki de nasihat eden, yaptıklarını görmezden gelerek onların yetişmesini sağlayan ve ülkemizin geleceğine bilmeden de olsa büyük hizmet eden Rıza Paşa’dan Allah razı olsun.
Mustafa Kemal, Manastır Askerî Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul’a gelip 13 Mart 1899 tarihinde Harp Okulu’na başladı.
Siyasal düşüncelerinin Harp Okulu’nda olgunlaşmaya başladığını söyleyen Mustafa Kemal, bir yandan öğreniminde başarılı olmak için sürekli ders çalışıyor bir yandan da ülkenin kaderine kafa yoruyordu. Zira ülkenin siyasetinde yanlışlar olduğuna inanıyordu. Harp Okulu’nda da gazete faaliyetlerine devam ederek arkadaşlarına ülke gerçeklerini anlatmaya devam etti.
10 Şubat 1902’de bu okulu teğmen rütbesiyle dereceyle bitirip Harp Akademisi'ne girdi. Artık bir Kurmay subay adayıydı.
Ülkedeki yanlışlar hakkında herkesin bilgi sahibi olmasını isteyen Mustafa Kemal, Harp Okulu’nda başladıkları el yazısı ile gazete hazırlama işine geri döndü ve gazete çıkarmaya başladı. Gazete az kullanılan bir dershanede hazırlanıyor, elden ele dolaştırılıyordu.
Ancak bir süre sonra durum Mektepler Nazırı Zülüflü İsmail Paşa tarafından öğrenildi. Bu durumla ilgili bilgi alan akademi komutanı bir gün ansızın dershaneye bir baskın yaptı ve öğrencileri suçüstü yakaladı. Komutan konu hakkında takibat yapmayıp sert bir ihtarla yetindi. Mustafa Kemal ve arkadaşları faaliyetlerine ara vermediler. Bir ev tutarak gazeteyi çıkarmaya devam ettiler ancak bir muhbir tarafından ele verilerek tutuklandılar.
Meslek hayatlarını söndürmeyen ancak birkaç ay hapiste kalmalarına neden olan olay sonrasında serbest bırakıldılar. Mustafa Kemal 11 Ocak 1905’te akademiyi beşinci olarak bitirdi.
Henüz 24 yaşında, yeni mezun bir subay olan Mustafa Kemal, bu olayların ardından bir süvari birliğinin stajyer komutanı olarak Suriye’ye gönderildi. Bu bir sürgündü ama en azından çok sevdiği mesleğinden ihraç edilmemişti.
Parça parça elden giden vatanın kurtuluşu için çabalamaya devam etti ve sonunda vatanı kurtardı.
1902 yılında zamanın iktidarını eleştiren gazete çıkarabilen Atatürk’ten 122 yıl sonra, O’nun okulunda O’nun Cumhuriyeti’nin gencecik subayları için sadece “Mustafa Kemal’in Askeriyiz” dedikleri için meslekten kesin ihraçları isteniyor. Şimdiki Komutanların Osmanlı paşaları kadar bile hoşgörüleri yok.
Adını üniversite koyup, başına askerlikle uzaktan yakından ilgisi olmayan birinin Dekan diye atanması, sizin de mezun olduğunuz Harbiye’nin gün geçtikçe itibarsızlaştırılması sizi rahatsız etmiyor da yeni mezun Teğmenler Mustafa Kemal'in askerleri olunca mı zorunuza gidiyor.
“Bugün kılıç çeken yarın ne çekmez” demiş saray, merak buyurmayın efendim, Türk subayı ülkenin bu haline bakıp kılıç dışında ancak çile çeker.
İzmir'in dağlarında açan çiçeklerin tüm ülkemize yayılması,
Etrafa sırmalar saçan altın saçlı güneşin her yeri aydınlatması yakındır.
İZMİR, 02 Aralık 2024
Yorum Ekle
Yazarın diğer yazıları
- 122 yıl sonra
- Can kaybı?
- Karabağlar İçin Güçlü Aday; Helil KINAY
- İzmir Büyükşehir Belediyesinin az bilinen hizmeti: Şehit Yakınları ve Gaziler Şube Müdürlüğü faaliyetleri
- Cumhuriyet son duraktır…
- Yepisyeni Hükümet, yersen…
- Tarihi İkinci Tur Seçiminin Kaybedenleri-II
- Tarihi İkinci Tur Seçiminin Kazananları, Kaybedenleri…
- Tarihi Seçim’in Kazananları, Kaybedenleri, İkinci Tur ve Ötesi…
- Ördek
- Tüm Yazıları
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Hadise: Kalbim Mardin'de kaldı
Şarkıcı Hadise, Mardin ziyaretinde çekildiği kareleri sosyal medya hesabında paylaştı. Seda Bakan ve Şükrü Özyıldız ile başrollerini paylaştığı 'Esas Oğlan' dizisiyle ilk kez oyunculuk de...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Türkiye’de her 30 kişiden 1’i diyabet olduğunu bilmiyor!
Dahiliye Uzmanları Derneği’nin (DAHUDER) Türkiye genelinde yaptığı tarama çalışmasında her 30 kişiden 1’inin diyabet hastası olduğunu bilmediği ortaya çıktı. Diyabet farkındalığının düşük olması, tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek riskler taşıyor.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.